Rabia İmamoğlu [1]
İslam hukuku alanında eserleri bulunan Ahmet Yaman, 1992 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı İstanbul Haseki Eğitim Merkezinden mezun olmuş; yüksek lisans ve doktora eğitimini İslam hukuku alanında Marmara Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde fıkıh ilmine dair yazıları bulunan Yaman; İdarecilik, dekanlık, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeliği gibi pek çok önemli görevde yer almıştır.
İslam aile hukuku, tarihi süreç içerisinde Müslüman toplumlar arasında birtakım haksızlıklara yol açan yanlış örf ve uygulamalarla karşılaşmış; evlenme ve boşanma gibi belli başlı konularda ise yanlış anlaşılma talihsizliğini yaşamıştır. Bu yönüyle Yaman, yanlış örf ve uygulamaları Kur’an ve sünnetin çizdiği sınırlar üzerinden tasfiye etmeyi amaçlayarak bu kitap ile okurlarına rehber olmuştur.
Kitap, giriş kısmı ile beraber iki bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında ailenin önemi ve temel nitelikleri üzerinde durulmuş; günümüzde aile yapısının nasıl olması gerektiğine dair örnek bir model gösterilmiştir.
Birinci bölümde, evlenme akdine ve bu akdin hukuki sonuçlarına yer verilmiş; evlilik akdinin gerçekleşmesi için gerekli olan unsurlar ve şartlar alt başlıklar halinde sıralanarak bir sonuca bağlanmıştır. İkinci bölümde ise, evliliğin sona erme şekillerinden bahsedilerek boşanmanın oluşturduğu hukuki neticeler ele alınmıştır.
Nikâhın tanımı üzerinden evliliğin şartlarını belirten Yaman, bu akdin meydana gelebilmesi için cinsiyetleri ayrı iki taraf, ortak rıza, devamlılık ve hukukilik gibi şartların olması gerektiğine vurgu yapmıştır. Bunun yanı sıra Yaman, nikâh akdinin Kur’an’da mîsâk-ı ğalîz yani sorumluluğu çok büyük olan söz olarak nitelendiğini belirterek; nikâhın normal akitten farklı, özel bir akit olduğunu ifade etmiştir. Nikâhın hükmü konusunda Yaman, nikâhın toplumsal görev anlamında farz-ı kifâye olduğunu; fertler nazarından bakıldığında ise belli şartlar neticesinde hükmün farz, vacip, sünnet, mubah ve haram şeklinde değişkenlik gösterdiğini belirtmiştir. Bunun yanı sıra eserde evlilik öncesi ilişkilerden bahsedilmiş, bu ilişkiler görüşme, nişanlanma ve düğün merasimi başlığı altında zikredilmiştir. Bu yönüyle evlilik öncesi ilişkiler, İslam’ın öngördüğü şekilde ele alınarak sınırları belirlenmiş; bilhassa nişanlanma konusunda yapılan yanlışlıklara dikkat çekilerek nikâh ile nişanın farklı hükümlere sahip, ayrı süreçler olduğu vurgulanmıştır. Evliliğin kurulması ve yürürlüğe girmesi için gerekli olan şartları in’ikad, sıhhat, nefaz ve lüzum olmak üzere dört ana başlıkta zikreden Yaman, ilk olarak akdin kurulabilmesi için gerekli olan şartları yani in’ikad şartlarını ele almıştır. İn’ikad şartlarını ise; taraflar, irade beyanı ve evlenme engelinin bulunmaması gibi üç kısımda zikrettikten sonra bu şartları evlilik akdinin temek unsurları olarak nitelendirmiştir. İkinci kısımda evlilik akdinin hukuki sonuç oluşturması için gerekli olan şartlara yani sıhhat şartlarına değinen Yaman, bu şartların gerçekleşmesi için şahitler, rıza ve tercihin bulunması gerektiğine vurgu yapmıştır. Yaman, konunun devamında kuruluş (in’ikad) ve geçerlilik (sıhhat) şartlarını taşıdığı için hukuken geçerlilik kazanan, yürürlük yani nefaz şartlarından bahsetmiş; bu şartın hukuken yürürlüğe girmesi için velilerin onayının gerekli olduğunu ifade etmiştir. Son olarak Yaman, mevcut olmadığı takdirde akdin feshini gerektiren bağlayıcılık yani lüzum şartlarından bahsetmiştir. Bu yönüyle evlilik akdinin lüzum yani bağlayıcılık şartından dolayı tek taraflı bozulamayacağını belirten Yaman, eşler arasında denklik söz konusu olmadığında nikâhın fesh edilebileceğini ifade etmiştir. Nikâh akdinin şartlarını bu şekilde belirten Yaman, bu şartların tam ya da eksik oluşuna göre evlilik akdinin; sahih, fâsit, bâtıl, mevkûf ve gayri lâzım olarak sınıflandırıldığını belirterek, bu sınıflandırmanın oluşturduğu hukukî sonuçlara yer vermiştir. Buna mukabil Yaman, evlilik akdinin içeriğini ve şartlarını genel anlamda ele aldıktan sonra bu akdin şahsi ve malî sonuçlarından bahsetmiş; şahsi sonuçlar başlığı altında Kur’an ve sünnetin çizdiği sınırlar üzerinden eşlerin birbirlerine karşı haklarını ve görevlerini zikretmiştir. Evlilik akdinin mali sonuçlarını ise Yaman, mehir ve nafaka olarak iki kısımda ele almış; bu mali sonuçların kocanın sorumluluğu altında olduğunu; kadının hukuken evin masraflarına ortak olmaya zorlanamayacağını ifade etmiştir.
Yaman, evliliğin sona erme şekillerini; kocanın boşaması anlamında talak, karşılıklı rıza anlamında muhâla’a, adli boşama anlamında tefrik olarak üç kısımda ele almış; en çok rastlanan boşanma şeklinin ise talak olduğunu ifade etmiştir. Buna mukabil Yaman, boşanmanın hukuki bir değer taşıması için bu hakkı kullanacak kişinin ehliyet sahibi yani aklı başında ve buluğa ermiş olması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca Yaman, kocadan kaynaklanan; sözlerinde ciddi olmama, sinir krizi içinde olma, hasta ya da sarhoş iken boşama ve tehdit altında bulunma gibi özel durumları, kocanın ehliyetine etkisi bakımından değerlendirmiştir. Yaman, evlilik akdinin belli başlı gerekçelere dayanarak sona ermesinin birtakım sonuçlar oluşturacağından bahsetmiş; bu sonuçları iddet ve hadâne olarak iki kısma ayırmıştır. İlk olarak iddet kavramının tanımına yer veren Yaman, iddetin hikmetini kadının hamile olup olmadığının anlaşılması, kocaya düşünme fırsatı tanınması gibi birtakım gerekçelerle açıklamıştır. Bunun yanı sıra Yaman, iddetin kadının durumuna ve taşıdığı bazı niteliklere göre altı kısımda incelendiğinden bahsederek, her bir iddet çeşidinin taşıdığı hukuki neticeyi mezheplerin görüşleri üzerinden ele almıştır. İddetin karı-koca için bazı hukuki sonuçlar oluşturduğunu belirten Yaman, bu sonuçları maddeler halinde zikrederek açıklamıştır. Mesela talak iddeti bekleyen kadının yiyecek, giyecek ve barınma ihtiyaçlarının iddet süresince koca tarafından karşılanacağı, iddetini tamamlamayan kadının başkasıyla evlenemeyeceği, kadının iddet süresini kocasının evinde tamamlayacağı gibi sonuçlar bunlardan birkaçıdır. Evliliğin sona ermesinin ikinci bir sonucu olan hadâne hakkının çocuk üzerindeki sonuçlarına yer veren Yaman, çocuğun bakım ve terbiyesi anlamına gelen hadâne hakkının, fıtri kabiliyetinden dolayı öncelikli olarak anneye verileceğini ifade etmiş; günümüz hukukunda ise bu hakkın boşanan eşlerden hangisine verileceği konusunda belli şartların ve ölçülerin bulunmamasından dolayı konunu hâkimin takdirine bırakıldığını belirtmiştir. Yaman, hadânenin süresibelirlenirken çocuğun bakıma olan ihtiyacının esas alındığını; hukukçuların ise bu süreyi çocuğun kendi başına yemek yiyip kendi başına giyinebileceği yaşa ulaşması olarak belirlediğini ifade etmiştir. Hadâne masrafları konusunda Yaman, bu masrafların öncelikle çocuğun kendi malından karşılanması gerektiğini; çocuğun kendi malı yoksa bu ihtiyaçları karşılama görevinin babasının sorumluluğunda olduğunu açıklamıştır.
Evlilik yolunda eşlerin şahsi sorumluluklarını bilmemesi, evlilik öncesi ilişkilerde birtakım yanlış kanaatlerle kadının hakkının ihlal edilmesi, boşanma konusunda ise tarafların İslam’a uygun tavır ortaya koyamaması gibi konular, aile kurumu başta olmak üzere toplumsal yapıyı tehlikeye atmaktadır. Bu yönüyle eser, evlenme ve boşanmaya dair yapılan hataları farkına vardırma ve bilinç oluşturma noktasında okuyucularına yol göstermektedir. Ayrıca eser, aile kavramının önemini belirtmesi, İslam ailesinin temel niteliklerinden bahsetmesi, sünnete uygun bir evliliğin hangi şartları taşıması gerektiğini göstermesi yönüyle herkesin okuyup istifade edeceği bir kitaptır.
Evlenme Ve Boşanmanın Hukuki Boyut PDF