Hatice Er [1]
Ahmed Yüksel Özemre’nin kaleme aldığı derin manalar içeren hatıralarından oluşan Gel de Çık İşin İçinden kitabı bizlere Ahmed Bey’in kişiliği ve üslubu hakkında kendi dilinden hoş rivayetler vermektedir.
Ahmed Yüksel Özemre, maddi planda çok iyi eğitim almıştır ve devletimizi temsilen de iyi yerlere gelmiştir. Fakat onu besleyip büyüten bu maddi cihet gibi görünse de arka planda bir gelenek vardır. Çocukluğundan itibaren annesi ve babası tarafından tohumları tasavvuf olan manevi bir süzgeçten geçmiştir ve bu minvalde serpilip büyümüştür. Hatıralarında da karşılaştığı olaylarda da bu izleri okumaktayız.
Kitabı sayfa sayısıyla da göz korkutmayan ve kolay okunan küçük bir risale gibidir; insanda okundukça bitmesini istemediğiniz bir tat uyandırmaktadır. Ahmed Yüksel Özemre’yi yer yer profesör kimliğiyle yaptığı akademik seyahatlerde yer yer de durup dururken kendini içinde bulduğu garip durumları tasavvufî neşve ve eğlenceli bir üslûpla dile getirirken buluruz. Bu hatıratı okurken hem heyecan hem sevinç hem de merakla karışık bir hayret duymamak elimizde değildir. Yazdığı birçok eserlerle velûd bir kalem de olan Özemre hem eğitim aldığı alan ile ilgili hem de oturduğu şehir ile ilgili fevkalade kitaplar yazmıştır. Tam bir İstanbul aşığı ve Üsküdar sevdalısıdır. Aynı zamanda Türk-İslâm sanatlarından çok iyi anlayan bunu üslûbunun rengine yansıtan, farklı bir yazar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Özemre kitabın önsözünde bu kitabı niçin yazdığını bize açıklar. Aslında geçmişin hatıralarına bağlılık gibi bir alışkanlığı olmadığını söyleyerek bizi şaşırtır. Aniden birtakım hatıraların bilincine yükselivermesinden dolayı belirli bir üslup içinde yazıya dökmek arzusu kabarmıştır. Ve okurken bizden istediği bir şey de vardır ki hatıraların gerçekliğini düşünmemizi istemiyor gibidir. Yalnızca muhayyel fantastik hikayeler gibi telâkkî edilmesini istirham etmiştir [2].
16 tane kısa hikâye-hatırat ile karşımıza çıkan Özemre, hatıralarına isim verirken ilk bakışta anlamakta zorlanacağımız ilginç bir üslupla yazmıştır. Bununla birlikte yer yer Osmanlı Türkçesi kelimeleri anlamakta da zorlanabiliriz.
Karga, verdiği ilk hikâyede çalışma odasının önündeki balkonun demirbaş misafiri olan Karga’nın onu nerelerden nerelere götürdüğünü intak sanatıyla yani Karga’yı konuşturarak vermiştir. Karga ile geçmiş sülalesine yolculuk yapmaktadır; çünkü karga onları tanır ve onların dilinden konuşmaktadır. Karga daha sonra ona en son ne zaman aramadığı abisini hatırlatır ve Özemre kendine karşı bir suskunluk yaşar. Karga üzerinden bu durumu anlatmakla ne murad etmiş olabilir..? Varın siz düşünün fakat çok hoş bir hikayeyle karşı karşıya kaldığınızı inkâr edememektesinizdir [3].
Karagöz’de ise daha çocuk yaşlarında babasının onu götürdüğü bir Karagöz perdesinin Türk müziğinde bir makamı ona hatırlatması hasebiyle bu ilginç hatıratını da anlatmaktadır. Segâh makamı tutkunluğunun kökeninde de Karagöz oyunu olduğunu keşfettiğini söylemektedir. Nakş-ı sun’un remzeder diye başlayan Karagöz oyunun tasavvufi boyutunu anlatan meşhur şiiri vermektedir. Babası Özemre’yi karagözcüye götürmüş ve o da ona dua etmiştir. Karagözcü zahirin yani görünenin ardına geçmesi için duada bulunmuştur. Özemre çocuk yaşta anlamadığı bu durumu böylece Karagöz oyunun arkasında bir Karagözcü olduğunu tasavvufi boyutuyla anlayacaktır [4].
İşte kitaba ismini veren en dokunaklı ve gerçek hikâye Gel de Çık İşin İçinden’dir. Paris’te yanına yaklaşan tanımadığı birisi yarınki uçakla dönmemesini ister ve bir gün daha kalacak masrafı parayı ona bırakır. Özemre bu insana karşı ilahi bir şey hisseder ve tanımadığı bu insanın sözünü, ona mantıklı gelmese de tutar. Ertesi günkü uçak düşmüştür ve Ahmed Yüksel Özemre kurtulmuştur [5].
Ahmed Yüksel Özemre yine bir yurt dışı seyahatinde Zürih’te iken bir kiliseye girmiştir. Org çalan Rahip bir anda Özemre’ye tanıdık gelen melodiler çalmaya başlar. Rahip Buhurizade Mustafa Itri Efendi’nin Segâh Tekbir’ini çalarken Özemre de vecde gelir ve kendi kendine eşlik etmeye tekrar etmeye başlar. Bu esnada rahip farkına varır varmaz nota kağıtlarını toplayıp kaçar. Ahmed Yüksel Özemre onun arkasından giderken yere Tanburi Cemil Bey’in Ferahfeza Saz Semaisi’nin nota kağıtlarını düşürüp ardında bıraktığına şahit olur. Bu kitap böyle ilginç birçok anıya daha ev sahipliği yapmaktadır [6].
Bir Gülen Münevverin İzinde Tasavvufi Yolculuk PDF