Hatice Er [1]
Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre ‘nin yazdığı Üsküdar’ın Üç Sırlısı adlı kitabın birinci baskısı 2004 yılında yayımlanmıştır. Eser zihin, kültür ve manevi dünyamıza Kubbealtı Neşriyat tarafından kazandırılmıştır. Sekizinci baskısını da 2021 yılında yapan kitap Niyazi Sayın’a ithafla şu şekilde başlar: “Bu kitabı, ‘Neyzenler Kutbu’ Niyazi Sayın ağabeyime aşk-u muhabbetimle ithaf ediyorum.”
Özemre başta bir ön söz yazmıştır. Ön sözün ardından sırasıyla Üsküdarlı Hafız Eşref Ede, İskele Camii İmamı Hafız Nafiz Uncu, Üsküdarlı Sırlı Bir Mutasavvıf: Bankacı Şevket Turgut Çulpan’ın hayatları anlatılmıştır. Ekte Seyyid Abdülkadir Belhi Hazretleri kısaca anlatılmış, en son kısmında da yazarın biyografisine yer verilmiştir.
Kitap, yer yer anlatılan kişilerin ve kabirlerinin resimleriyle, tekke ve camilerin fotoğraflarıyla zenginleştirilmiştir. Ayrıca bahsi geçen bu kişilerin şiirleri ile yazarın bu şahıslara yazdığı kendi şiirleri oldukça yer kaplamaktadır.
Kitabın dili günümüz Türkçesine uzak ve daha çok Osmanlı Türkçesine yakındır. Okudukça anlam kazanan, anlaşılabilen bir kitaptır. Yazarın üslubu sohbet havasında, içten ve sıcaktır. Yazar kullandığı bu dil ile kitabı bize okutmayı başarmıştır.
Özemre, ön sözde eserinde yer verdiği ve sırlı olarak nitelendirdiği zatları bizlere şu ifadelerle tanıtmaktadır: “Çocukluğumda ve gençliğimde Üsküdar’da Allah’ın öylesine veli kulları vardı ki; Allah bu kulları muhabbetiyle, Zatına mahsus tecellileriyle ve bu kullara lütfettiği hakiki teslimiyet elbisesiyle beşerin gözünden saklamıştı. Bu kullar insanlar arasında dolaşırlar ama sırlarına ancak sevenlerinin pek azını aşina kılardı. İşte Emetullah Gülnuş Valide Sultan Camii müezzinlerinden ve Aziz Mahmud Hüdayi türbesinin türbedarı Hafız Eşref Ede Efendi, Mihrimah Camii baş imamı Hafız Nafiz Uncu Efendi ve Bankacı Şevket Turgut Çulpan bu kabil insanlardandı. Kendilerinde bulunan rahmani emaneti özenle sırlayan, şeriata sıkı sıkıya bağlı ehl-i tarik ve melami meşreptiler. Onlar Ehl-i Beyt-i Resulullah aşkıyla yanardı. Cemiyetin içinde erimişçesine yaşadılar. Bin kere gıpta edilen kendinin kimseye benzemediği kimsenin de kendisine benzemediği eski zaman beyefendisiydiler.”
Bu kitabı Özemre; üç sırlı zatı görmüş, onlarla muhabbet etmiş, onlardan bir şekilde istifade etmiş pek az insanın hayatta kalması sebebiyle kaleme almıştır. Bahsi geçen zevatı görenlerin dilinden ve hatıralarından da yararlanılmıştır. Böylece bu güzide insanların hayatlarındaki o müstesna Rahmani edebi daha geniş bir kitleye tanıtmak arzusu doğmuştur. Bunu da ön sözünde özellikle belirtmiştir.
Özemre Eski Türkçe ile bu üç zatın isimlerini kullanarak yazdığı kendi şiirlerini de ön sözüne koymuş ve çeşitli kişilere hatıralarından ve ikazlarından istifade ettiğini söylemiş, teşekkürlerini sunmuştur.
Yazarın ilk seçtiği sırlı, Eşref Efendi’dir. Daha ilk bakışta insana teshir eden fevkalade nafiz bir nazara sahip olduğunu ifade eden Özemre, üç yaşından on dokuz yaşına kadar bu güzel ve sessiz nazarların muhatabı olmuştur. Özemre bu bakışların ne demek olduğunu zamanında anlamamış, kendisinde ne gibi değişikliklere yol açtığını ancak kırk yaşından sonra kavrayabilmiştir. Bu durum bize sırlı tasavvufi yolculukta ve seyri sulukta hakikatın ilk ve en önemli manalarından olan nazar okunun, bakışın önemini anlatmaktadır. Eşref Ede, sırrını kendinden bile saklayandır. Öyle ki “Hazret-i Resûl aleyhisselamdan bana gelinceye kadar bu tecelliyata mazhar kimse düşmedi. Ben Rahmanerrahim tecellisine mazharım, benden şer beklemeyiniz.” sözleri ona aittir[ 2]. Kitapta sırrın ne olduğunu, Allah dostları olarak tecelliyata mazhar olan bu kulların kendi gözlerinden bile sakladıklarını anlarız. Sır ise bize: “Bendendirler halka ne karışırlar, halktandırlar bana ne gelirler; götürürler getirirler, götürürler getirirler, götürürler getirmezler.” demektedir[ 3].
Eşref Ede Efendi Hazretleri de hâmil olduğu Rahmanî emaneti ömrü boyunca setredip ancak ehline izhâr etmiş büyük bir zattır. Hâfız Eşref Ede Efendi’nin bu bölümde çeşitli kerametleri anlatılır, ardından Özemre’nin onun için yazdığı veciz bir şiirle bölüm kapatılır. Şiirde Eşref Ede için Allah katında canlıdır, göçmemiştir, der. Eşref Ede Efendi’nin gösterdiği duruşta hafif sinirli bir yapı varmış gibi algılarız; hâlbuki o insanlardan sır emanetini saklama derdindedir. Allah Vergisi’nden Sarf-ı Nazar Etmek Kitaptaki diğer bir sırlı hayat İskele Camii İmamı Hafız Nafiz Uncu Efendi’dir. İmamın sesi öyle kudretli öyle güzeldir ki Allah’tan sesinin alınmasını ister. Çünkü nefsinde benlik zuhur etmiştir. Dua eder ve kabul olunarak güzel sesi gider. İnsanlarla çok sıcak senli benli olan imamın Allah’a mânen bu kadar yakın olduğunu kimse anlamaz. Özemre onu anlatmayı bir şiirle bitirir. Sonsuza kadar diri olduğunu söyler. Sevenlerinin kerametine aşina olduğunu, bunun bir sır olmaktan çıktığını dile getirir.
En son anlatılan hayat ise Bankacı Şevket Turgut Çulpan’dır. Üsküdarlı bir mutasavvıftır. Onun da hayatı diğer sırlı hayatlar gibidir. Sırrı kendinden de gizlenmiştir ki bundan edep hayâ etmiştir. Kendisi sıcacık hayatın içindendir. Hayatın o güzel ritminde insanlarla güzel geçen bir ömür doldurmuştur. Çeşitli bankacılık görevleri yapar. Kendisini yaratanı ise hiç unutmaz ve O’nunla hep iç içe olur. Geriye anlam yüklü şiirler bırakır. İnsanların ağzında onlara tereddütsüz yaptığı yardımların tadı kalır. Turgut Çulpan da bir güzel insandır ve o da göçmüştür. Geriye ise şiirleriyle ilham ettiği sırrı kalmıştır.
Üsküdar’ın engin toprağından gönüllerimize bahşedilen üç sırlı zat Eşref Ede, Nâfiz Uncu ve Turgut Çulpan’dır. Bu kitaba hayatları adeta nakşedilmiştir. Kitap üç sırlı zatın tasavvufi çehresini bizlere verir. Konu edinilen kişiler kendine has sufice bir üslupla anlatılmaya çalışılmıştır. Bu hayatları 19. yy ve 20.yy’daki zaman dilimi içinde okuruz. Hatırat-biyografi türündeki bu notlar bir kitapçık hüviyetindedir. Eser, oldukça akıcı olup yazar tarafından eskilerden miras kalan bir dil ile kaleme alınmıştır. İçerdiği resimlerle de bir albüm niteliğindedir. Kitabın kendisine ithaf edildiği Niyazi Sayın; Özemre’ye attar dükkânında yaşanan füyüzattan mülhemle “Biz bu dükkândan geçmemiş olsaydık şimdi yedi dükkân süprüntüsünden beter olurduk.” demiştir [4]. Biz de bu sırlı hayatları okumakla yıllar sonra onların manen rahle-i tedrisinden geçiyor bu füyüzata dâhil oluyoruz.
Kutlu Hayatların Esrarlı Denizlerine Kısa Bir Yolculuk PDF