Beyza Nur Ceylan [1]
Yoldaki Mühendis kitabı, ömrünü Filistin’in özgürlüğüne adamış bir Kassam komutanının otobiyografisidir. Yazar daha küçük yaştayken davasına sarılmasını ve bu yolda yılmadan mücadele etmesini bizlere ibretlik bir hayat örneği sunmaktadır. Sürekli çalışarak ve öğrenerek geçirdiği gençlik yıllarının ardından refah seviyesini yükselten Bergusi’nin, evlenmek için Filistin’e gitmsiyle hayatında yeni bir dönem başlamıştır. Direnişin kalbinde yer alan Bergusi, kendisini tanımlayan pek çok isimle anılmaktadır: Filistinli şehit Yahya Ayyaş’ın bayraktarı, Kassam mühendisi, gölgelerin prensi, kahraman esir… 2003 yılında hain bir işbirlikçinin tuzağıyla yakalanan Abdullah Galib Bergusi hala “kabrim” diye bahsettiği tek kişilik hücresinde kalmaktadır. Bu eseri; bitmek bilmeyen mücadelesini devamı ettirmek, diğer Müslümanlara bir uyarı ve örnek olmak, biricik kızı Tala’nın sorularına cevap vermek amacıyla yazmıştır [2] . “Eğer direnişe silahla destek olamazsam; kalemim ve mürekkebim direniş ve mukavemet yolunda silahımdır.”[3].
Filistin hem zengin ve stratejik tabiatı hem de taşıdığı kutsal değerlerden ötürü tarihte çoğu kez saldırıya uğramış bir coğrafyadır. Miraç olayının orada gerçekleşmesi ve Müslümanların ilk kıblesi olmasından dolayı İslam dini açısından oldukça mühimdir. Yoldaki Mühendis eserini anlamak, ayrıca Filistin’in mevcut durumunu iyi analiz etmek adına Filistin tarihini bilmek önem arz etmektedir.
I. Dünya Savaşı ile gelen mandacılık ne yazık ki Arap yarımadasına büyük musibetler getirmiştir. Özellikle İngilizler bu bölgede bilfiil etkili olmuş, Arapları birçok vaatlerle aldatmışlardır. Bunlardan biri ise İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour’un 2 Kasım 1917’de, Siyonist Dernekleri Federasyonu adına Lord Rotschild’e yazdığı “Balfour Bildirisi” olmuştur. Bu belgeye göre, İngiltere Filistin’de Yahudi halkı için bir millî yurt kurulmasını olumlu karşılamakta ve her türlü yardımı yapacağını taahhüt etmektedir [4].
İngiltere, Temmuz 1920 tarihinden itibaren Filistin’de manda yönetimi kurmuş ve tüm siyasi faaliyetleri hayata geçirmiştir. Yahudilerin bu topraklar ile tarihî bağları olduğunu ve burada yurt edinmeye hakları bulunduğunu ileri süren Balfour Bildirisi’ni manda hukukunu belirleyen metne dahil etmiştir [5]. Kitapta da yazarın büyük bir nefretle değindiği Balfour Bildirisi, Filistin’in kaderini karanlığa boğmuştur. Filistinliler ana yurtlarından sürülmüş, masum insanlar katledilmiş ve Yahudiler, Filistin’e yerleşmeye başlamıştır. Özellikle 2. Dünya savaşının patlak vermesiyle Nazi olayları da eklenince buraya olan Yahudi göçü giderek artmıştır. Buna karşılık Filistin halkı ve birçok Müslüman ülke tepkisini ortaya koysa da tam anlamıyla bir birlik ve bütüncül bir saldırı meydana gelmemiştir. Siyonistler ise sistemli bir politika takip ederek Filistin’de Yahudi nüfusunun ve toprak mülkiyetinin genişlemesini sağlamıştır [6].
Direniş grupları tarafından mahalli çapta karşı saldırılar vuku bulmuştur. Bu direnişte başta gelen isim, sonradan örgüte ismini verecek olan Kudüs Müftüsü İzzeddin el-Kassâm’dır [7]. İngilizlere karşı olan İzzeddin el-Kassâm’ın hareketi, diğer hareketlerden askerî tarafı ağır basan bir hareket olmasıyla ayrılmıştır [8].
Kitap, yazarın Türkiye baskısına özel selamıyla başlamaktadır. Her bir satırda umut ve mücadele ruhu göze çarpmaktadır [9]. Devam eden sayfalarda, Bergusi’ye hapiste yaşadığı zor günlerde destek olması için yazılan mektuplar bulunmaktadır. Bu mektupların içinde en dikkat çekeni ise Bergusi’nin kızı Tala’nın mektubudur.[10] Bergusi 2003’te yakalandığı sırada yanında bulunan ve henüz üç yaşında küçük bir kız olan Tala olaylara şahit olmuştur. Aradan geçen on yıl sonra bir mektup ile kızının babasına sorduğu “Sen kimsin?” sorusuna cevaben yazar, bu kitabı yazmıştır. Bergusi, kitabın pek çok yerinde geçen “koruyucu meleğim”[11] ifadesini kızı Tala’ya ithafen kullanmıştır.
Yazar, kızı Tala’nın mektubuna cevaben, bu kitapta hayat örgüsünü işlemiştir. Kısaca çocukluğundan bahsetmiştir. Kuveyt’te doğan ve burada büyüyen Bergusi’nin, Filistin’de, köylerini işgalcilere karşı savunurken şehit düşen amcası ve kuzenini öğrenince hayatı değişmeye başlamıştır. Şehit düşen akrabaları için yapılan şehit düğününde, ailesine bu konuyla ilgili sorular sorarken aslında kendisinin bir Filistinli olduğunu öğrenmiştir.[12] O günden itibaren Filistin sevdası onda yer etmiştir. Daha on iki yaşındayken Filistin ile ilgili tüm olaylarla ilgilenmeye ve Filistin’in kurtuluşu için kendini hazırlamaya başlamıştır. [13] Kuveyt’te kendisi gibi Filistinli olan spor hocasından judo, boks gibi eğitimler almış ayrıca çölde yapılan silah talimlerine de katılmıştır. Yazarın ilgi alanı ise elektrikli aletler ile uğraşmak ve araba tamir etmektir.14 Bu alanlarda da kendini geliştirmeye çalışmıştır.
Körfez savaşının patlak vermesiyle ailesi ile Ürdün Amman’a yerleşen Bergusi, burada geçim zorluklarıyla karşılaşmıştır. İlerleyen yaşlarda ailesine destek olmak amacıyla borçlanarak kendine bir elektrik ve tamir dükkânı açsa da işleri pek iyi gitmemiştir. Bu zorlukların üzerine Güney Kore’de çalışmaya karar vermiştir. Sadece uçak biletiyle Kore’ye giden Bergusi, orada bir kereste fabrikasında çalışmıştır. Aynı zamanda bu ülkede kendi kendine Korece’yi öğrenmiş, bilgisayar alanında uzmanlaşmış ve iletişim ağlarını yönetmeyi öğrenmiştir. [15] Yazarın bu kadar gayretli olması ve kendini geliştirmeyi her daim sürdürmesi oldukça imrenilecek bir özelliktir. Durmadan ve yılmadan yoklukta dahi çalışması onu gerçekten de güçlü bir bireye dönüştürmüştür. Yaptığı birikimlerinin ardından ek kurslara katılmış, daha sonra ticaretle ilgilenmiştir. Belli bir refah seviyesine ulaşan yazar, borcunu kapatmış, ailesine yardım etmiş ve Koreli Esra ismini verdiği bir hanımefendiyle evlenmiştir.[16] Kore’de
Amerikalı askerlere karşı yapılan bir ayaklanmada polise molotof kokteyli attığı için Ürdün’e sürülmüştür. Ürdün’e döndüğünde monoton bir hayat yaşayan Bergusi, gizlice patlayıcı yapmaya başlamıştır. Bu süreçte Filistin’deki bozguncu Oslo Özerk Yönetimi’nin göreve gelmesi, onu Filistin’den bir süre soğutmuştur.[17] Ayrıca Koreli eşinden bir çocuğu olmadığı için de ilişkileri pek yürümemiş bundan dolayı boşanmışlardır. Bunun üzerine annesinin ikazıyla tekrar evlenmeyi kabul eden yazar, kriter olarak evleneceği kişinin Filistinli olmasını şart koşmuştur. Babasının Filistin’de kendisi için aday gördüğü hanımefendiyle tanışmak üzere Filistin’e yolculuğu başlamıştır.
Yazar, ilk başta Filistin’e istemeyerek gitse de havaalanından iner inmez her yerde gördüğü İsrail bayrakları ve kendisini karşılayıp sorguda bekleten Siyonist askerlerinin tavrı onda mücadele etme fitilini ateşlemiştir. [18] Eriha’da yaşayan ve onu Ramallah ve Kudüs hakkında bilgilendiren arkadaşıyla beraber Filistin’i daha yakından tanımaya başlamıştır. Bir yandan Oslo Yönetimi’nin Eriha’daki lüks ve şatafatlı yaşamı diğer yandan ülkesini işgalden kurtarmak için canını feda eden direnişçileri gözlemlemiştir. Yabancı pasaporta sahip olmasından dolayı şehri rahatça gezip analiz eden Bergusi, Kudüs’e ve Filistin’e daha çok bağlanmış, hatta sevgiyi ilk Kudüs’te hissetmiştir.[19] Öyle ki, önceden şiire pek ilgisi olmayan yazarın, kitabın çoğu yerinde Filistin ve davası için yazdığı mısralar oldukça ilgi çekmektedir.
Bir şehit cenazesinde siyasilerin konuşmasına tahammül edemeyen Bergusi, Şeyh Sabri isimli bir ihtiyarla karşılaşmıştır. Şeyh Sabri, Bergusi’nin otobüs yolculuğu sırasında yolu tıkayan, birbirine ve Allah’a hakaret eden iki kişiye saldırmasından etkilenmiş ve onu, o günden hatırlamıştır. Şeyh Sabri, yazarı evine davet etmiş ve ona Kassam’ın şehit mühendisi Yahya Ayyaş’ın emanetini teslim etmiştir. [20] Bu emanet üzerine Bergusi’nin omuzlarına büyük bir yük binmiştir. Emanet, bir bomba düzeneğidir ve kendisi de artık seri bir şekilde patlayıcı üretimine başlamıştır. Akrabaları vasıtasıyla Kassam’ın üst yöneticileriyle iletişime geçmiş ve artık Kassam’ın üst rütbelilerinden biri haline gelmiştir. Sahip olduğu imkanlar ile gizli çalışmalar yürütmüş, öğrendiği bilgileri örgüt üyeleri ile paylaşmış ve operasyonlar hazırlamıştır.
Eserde, yazar kendisiyle beraber mücadele eden birçok kişiye yer vermiştir. Örgütte herkes güvenlik önemli nedeniyle birbirini tam olarak tanımamıştır. Ancak kitapta ismi geçen mücahitlerin bazıları şehit olmuş veya hapishanede esir haldedir. Müellifin dava kardeşlerine olan muhabbeti ve onlara sunduğu teşekkür kitapta bolca yer etmiştir.[21] Bahsi geçen bu mücahitlerin ortak özelliği ise tam teslimiyettir.
“Bizler gireceğimiz savaşları seçmeyiz, bilakis bizleri seçen savaşların ta kendisidir.”[22] Özellikle bazı mücahitlerin tutuklanması ve şehit düşmesi kimi yerde yazarımızı büyük bir hüzne boğmuştur. Bu örgütün bir özelliği, tüm imkanlarını kendilerinin sağlamasıdır. Bu noktada örgüt, oldukça sağlam bir hiyerarşiye sahiptir. Böylelikle yapılan operasyonların neredeyse tümü kusursuz bir şekilde gerçekleşmiştir.
Kitaptaki en can alıcı yerlerden biri bizzat Bergusi’nin tertip ettiği operasyonlardır. Bu operasyonlar örgüt üyelerinin kimliği gizli tutularak detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Yazar, ilk safhada bu operasyonlara karşı çıkmıştır. Ancak birçok gönüllü mücahidin talebi ile bu alanda çalışmalara başlamıştır. Bu işe yalnızca Allah için işgalcilerle mücadele etmek isteyen kişiler seçilmiş ve gerekli talimatlar ile Siyonistlerin bulunduğu yerlere gönderilmiştir. Burada, şu soru hem yazarın hem de okuyucuların aklını kurcalamaktadır: “Bir sıkıntıdan kurtulmak için kendini patlatmaya hazır birisi şehit mi olurdu, yoksa kendi kendisini öldürdüğü için katil mi?”[23] Bu noktada Bergusi sadece bir mühendis olduğunu ve bu konuda dini bir hükmün nasıl olacağını bilmediğinden bahsetmiştir. Her şeyi yalnızca Allah’ın en iyi bildiğine işaret etmektedir. Operasyona giden gönüllülerin en ufak bir tereddüt içinde olmadığına ve son ana kadar tevhid mücadelesini yerine getirmenin sevinci içerisinde olduklarını vurgulamıştır.[24]
Müellif, 2001 yılından beri belli aralıklarla operasyonlar düzenlemesinin ardındaki etkeni ceza larak tanımlamıştır.[25] Ona göre ceza; başlangıç, enerji ve sonuç aşamalarından oluşmuştur. Yazar, direnişe başlamış ve gerekli enerji ve imkana sahip olmuştur. Sonuç aşamasına ulaşmadan önce de şehit olmayı temenni etmektedir.[26] Bulunduğu aşamada birçok Siyonist’i öldürmüş ve korku salmıştır. Buna karşı pek tabii işgalciler tarafından cevap da çok geç gelmemiş başta Batı Şeria ve Gazze olmak üzere sivillerin yaşadığı yerler ağır bombardımanlara tutulmuştur. Birçok Kassam üyesi de tutuklanmış ve işkenceye uğramıştır. Bir yandan işgalci Siyonistler diğer yandan bozguncu yönetim… Bergusi mücadelesinde asla kararlı duruşunu bozmamış, birçok arkadaşı bu yolda şehit düşmesine ve kendisinin bir numaralı aranan kişi olmasına rağmen umudunu hiç yitirmemiştir. Mücadeleye olan bağlılığı onu eşinden ve üç çocuğundan uzun bir süre ayrı düşürmüştür. Eşinin hastalanması üzerine ailesine daha çok zaman ayıran Bergusi, kızını hastaneye götürmek üzere yola çıktığında hain bir tuzakla yakalanmıştır.
5 Mart 2003 yılında tutuklanan, altı ay ağır işkencelere maruz kalan ve ardından on sene tek kişilik hücrede tutulan Bergusi, İsrail tarihinde altmış yedi müebbet ve 5 bin 200 yıl hapisle en çok ceza verilen kişi olmuştur.[27] Bu ceza aslında Bergusi’nin işgalci Siyonistler üzerinde nasıl bir korku ve etki bıraktığının en büyük delili olmaktadır. Nitekim 2006 yılında gerçekleştirilen esir takasında, Bergusi’nin serbest bırakılmasının İsrail tarafından şiddetle reddedilmesi bunu kanıtlar niteliktedir.[28] Şüphesiz bu direnişçi, umudunu hiç yitirmeyen ve boyun eğmeyen Filistin halkının sembolüdür.
Bergusi, şimdiye kadar on yedi kitap yazmıştır ve hala yazmaya devam etmektedir. Mücadelesine tek kişilik hücresinde bile devam eden yazar, kızına yazdığı mektupta ona da yazmasını tavsiye etmektedir. Özellikle bu davada şehit düşen mücahitlerin hayatlarını kaleme almasını vasiyet etmektedir ve yazmanın meydanda düşmana karşı savaşmaktan daha önemsiz olmadığını vurgulamaktadır.
Eser, bizleri monoton hayatımızın dışına çıkarıp özgürlük mücadelesi veren bir kahramanın duygu ve düşünce sisteminde sürüklüyor. Bu mücadele esnasında yazarın okuyucuya sunduğu zaman, mekân ve kişi gözlemlerinin her biri oldukça kıymetlidir.
Zira özgür Müslümanlar olarak Abdullah Galib Bergusi gibi mücahit insanların hayatlarını öğrenmek ve kendimize bir pay çıkarmak oldukça önemlidir. Nitekim sadece belli coğrafyalarda yaşayan mazlumların değil tüm Müslümanların tek yürek halinde zulme dur demesi gerekmektedir. Bu bağlamda kitabın son kısmında Bergusi’nin babası ile yapılan röportajda şu ifadeler oldukça dikkat çekmektedir:
“İsrail hapishanelerinde esirler, vatanımız için kendi canlarından vazgeçmeyi göze aldılar, bu dava için en değerlisini verdiler. Fakat büyük bir üzüntüyle dile getiriyorum ki gerek Arap halkından olsun gerekse diğer Müslümanlardan olsun hak ettikleri ilgiyi görmediler. Maalesef yöneticilerimiz zalim ve zorba, halkımız ise uykuda. Ancak başlarına bir musibet geldiği zaman uyanır gibi oluyorlar ama ardan az bir zaman geçtikten sonra uyumaya devam ediyorlar. İslam ümmeti düşmanların sömürgesinden böyle kurtulamaz. Kesinlikle mücadele edilmesi gerek…”[29]
Böyle bir eseri bizlere sunduğu için Abdullah Galib Bergusi’ye teşekkür ediyor ve bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını umut ediyoruz.