Gülcan Asaroğlu [1]
Mutlak İradenin gökyüzünü yıldızlarla süslediği gibi,yeryüzünü de kalpleri feyz madeni olan ariflerle ziynetlendirdiğini ifade eden müellif kitabında bu mana güneşlerinden birinin biyografisiyle gönülleri aydınlatıyor.Bu eserin vücut bulmasına Abdülhakim Arvasi’nin torunu Medeni Üçışık’ın dedesi hakkında bir eser yazılması yolundaki teşviki ve Abdülhakim Arvasi ‘yi seven Enver Ören’in ricası vesile oluyor.
İlim adamı Hüseyin Hilmi Işık ile şair ve mütefekkir Necip Fazıl Kısakürek’in de hocası olan Abdülhakim Efendi, geçtiğimiz asırda, hem müderris hem de mutasavvıf olarak derin izler bırakıyor gönüllerde. Ekinci bu kitabı yazarken öncelikle Abdülhakim Arvasi’nin kaleme aldırdığı hal tercemesinden, matbu ve gayrı matbu eserlerinden faydalanıyor.Arvasi’yi görenlerin, tanıyanların ve akrabasının beyanları ile arşiv vesikalarına başvuruyor.Bilhassa Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivi, Diyanet İşleri Reisliği arşivi, İstanbul Müftülüğü arşivi ve nüfus sicilleri arşivinde tedkikat yapan Ekinci ayrıca Abdülhakim Efendi’nin yetiştiği beldeleri ziyaret ederek araştırmalarda bulunuyor.Yazılı ve basılı kitap ve mecmuaları tarıyor,onu tanıyanlarla mülakat yapıyor.Onu tanıyanlardan hayattaki hemen herkesle görüşen müellif böylesine titiz ve yoğun bir hazırlıkla Abdülhakim Efendi hakkındaki bütün malumata ulaşmaya çalışarak onun hayatını her yönüyle insanlara aktarmayı gaye ediniyor.
Seyyid Abdülahkim Arvasi isimli bu eser dört bölümden oluşuyor.Birinci bölümde Arvasi’nin hayatı, ikinci kısımda hususiyetleri, üçüncü bölümde yakın çevresinin onunla ilgili hatıraları,dördüncü bölümde ise aile efradı ve onu sevenler hakkında bilgi veriliyor.
Müellif kitabın birinci bölümünde, Abdülhakim Efendi’nin hayatına tafsilatıyla yer veriyor ve kaynak olarak Hüseyin Vassaf’ın kaleme aldığı Sefine-i Evliya kitabında Arvasi’nin bizzat kendisinin verdiği malumattan yararlanıyor. Abdülhakim Efendi 1860 yılında Van’ın Başkale ilçesinde çok sayıda âlim yetiştirip, asırlarca ilim ve irşadla meşgul olmuş bir ailenin çocuğu, Hazret-i Peygamber’in de Hazret-i Fatıma’dan itibaren 47.kuşaktan torunu olarak dünyaya teşrif ediyor. Başkale’de ibtidaiyye ve rüşdiye mekteplerini bitiriyor. Irak’ta kıymetli âlimlerden sarf ve nahiv, meani, kelam, lügat, mantık, münazara, beyan, hikmet-i ilahiye, fizik, kimya, biyoloji, matematik, geometri, hesap, isbat-ı vacib, astronomi, tefsir, hadis, Şafi, Hanefi, Maliki Fıkhı, fıkıh usulü, tasavvuf gibi dersler alarak ilim deryasının derinliklerine dalıyor. İlim tahsili esnasında riyazet ve nefs mücahedesiyle de ciddi surette meşgul oluyor. Bizzat kendileri talim ve terbiye döneminde, insan takatinin üstünde çalıştıklarını beyan ediyorlar.
Abdülhakim Efendi hayatının her anını ilimle örülü geçiriyor. Bunda ise Allah Resulünü gördüğü ve onun huzurunda kendisine fıkhi bir meselenin sorulduğu rüyasının tesiri büyüktür. Abdülhakim Efendi bu rüyanın tesiriyle yıllarca Cuma geceleri hariç sabahlara kadar ilim yolunda uykusunu feda ediyor. Bu rüyanın şevki ile son nefesine kadar insan gücünün üstünde bir gayretle bu yolda yürümeye devam ediyor. Günlerce ders çalışmaktan uykusuz kaldığında, başı düşüp uyumamak için çenesine tahta bir destek koyarak bedeninin en doğal isteğine dahi direniyor hakikat aşkıyla…
Abdülhakim Efendi bu aşkla Başkale’de kendi kurduğu ve Hamidiyye adını verdiği medresenin bütün masraflarını kendisi karşılayarak yıllarca talebe yetiştiriyor.
Müellifin, Arvasi hazretlerinin nakşi meşayıhı ve evlad-ı resulden olan hocası Seyyid Fehim Efendi hakında birinci kısımda verdiği detaylı malumattan onunda mana aleminin mümtaz neferlerinden olduğu anlaşılıyor.Öyle ki bir teheccüdü dahi kaçırmamıştır ömrü boyunca.
Müellif yine bu bölümde Arvasi’nin hac yolculuklarından, Sultan Abdülhamid ve Sultan Vahideddin ile görüşmesinden, Van’da hatırı sayılır, sevilen bir kişi olduğundan, yirminci yüzyılın başında Ermeniler ’in Van’ı yağma etmeye başlamasından sonra burayı terk edip Musul’a oradan da sırasıyla Adana’ya, Eskişehir’e hicret ettikten sonra İstanbul’da karar kıldığını detaylarıyla aktarıyor. İstanbul’da da Arvasi Efendi Bayezid Camii’nde yirmi seneye yakın zamanda Fatiha Suresi’nden Nas Suresi’ne kadar Kur’an-ı Kerim’i tefsir ediyor. Zaruri durumlar dışında hatta zevcesi vefat ettiği gün dahi derslere devam ediyor. Ayrıca İstanbul’a geldiğinde Kaşgari Tekkesi’nde irşad vazifesi ile Vefa Lisesi’nde muallimlik ve Süleymaniye Medresesi’nde müderreslik yaparak ilim yaymaya son nefesine kadar devam ediyor.
1900’lerin ortasına doğru Abdülhakim Efendi hakkında şeyhlik yapıyor diye şikâyette bulunulur. Bu şikâyet üzerine İzmir’e sürgüne gönderilir. İki aya yakın İzmir’de kaldıktan sonra tanıdıkların araya girmesiyle bir aylığına Ankara’ya gelmesine izin verilir. Bu süre tamamlanmadan burada 83 yaşında vefat eder ve Bağlum’a defnedilir ilim meftunu Seyyid Abdülhakim Efendi. Ardında kaleme aldığı Rabita-i Şerife, er-Riyadü’t-Tasavvufiyye, Eshabı Kiram Risalesi, Ecdad-ı Peygamber isimli eserleri bırakır.
Kitabın ikinci bölümünde, Abdülhakim Efendi’nin suretinden, siretinden, tavsiyelerinden ve adetlerinden bahsediliyor. Abdülhakim Efendi, ilmiyle amil mümtaz bir şahıstır ki bir vakit dahi namazını kazaya bırakmadığı gibi kendisi ,bir vakit namaz üzerimden geçeceğine, Allah bin defa canımı alsın buyurmuşlardır.
Kitabın üçüncü bölümünde ise sevenlerinin hatıralarını ve şahit olduğu birçok kerameti nakleder müellif. Doktor Bekir Sıtkı İzmirli’nin anlattığı bu kerametlerden birisi şöyledir; ‘Bir defasında Kaşgari Tekkesi’nde on beş kişi misafir idik. Yer sofrasına bir tas çorba getirdiler. Tam da dolmamıştı. Bununla kim doyar diye düşündük. Sofradan doyup kalktığımızda tastaki çorba eksilmemişti.’ [2]. Bu bölümün sonunda yakınlarının ve sevenlerinin kendisine yazmış olduğu şiir ve mersiyelere de yer veriliyor. Ekinci kitabın dördüncü bölümünde de Seyyid Abdülhakim Arvasi’nin ailesi ve yakınları hakkında teferruatlı bilgi veriyor. Müellif titiz bir çalışmayla bu kitapta,Seyyid Abdülhakim Arvasi ile ilgili bütün bilgileri gün ışığına çıkarıyor.Bu bakımdan Arvasi ile ilgili başvurulacak önemli bir kaynak niteliğindedir.
Ayrıca Abdülhakim Arvasi’nin hayatına dair Hüseyin Vassaf Halveti’nin hazırladığı Sefinei Evliya ile sevenlerinin kaleme aldığı Keşkül isimli eserlerde önemli bilgiler yer alıyor. Abdülhakim Arvasi’nin hayatı talebesi Hüseyin Hilmi Işık’ın Saadet-i Ebediyye ve Eshab-ı Kiram eserlerinde, Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Kapı ile O ve Ben adlı eserinde, Süleyman Kuku’nun Abdüllatif Uyan adıyla neşrettiği İslam Meşhurları Ansiklopedisi‘nin Abdülhakim Arvasi maddesinde de yayınlanıyor.
İlme Meftun Bir Mana Güneşi PDF