Kübra Karamazak [1]
Dostoyevski, Çarlık Rusya döneminde dünyaya gelmiştir. Dostoyevski’nin çocukluğu; sevgisiz, disiplinli, sarhoş bir baba ve hasta bir anne ile geçmiştir. Annesinin sürekli acı çektiğini, her şeyi alttan aldığını ve babasının gaddarlığını görerek büyümüştür.
Bunları görmesi babasına kin beslemesine neden olmuştur. İlk önce annesini daha sonra da babasını kaybetmiştir. Babasının ölüm haberini aldığında ölmesini istediği için kendini suçlu hissederek depresyona girmiş ve ilk sara nöbetini geçirmiştir.
Gençlik yıllarını sevmediği okulu okuyarak, depresyon içinde ve sara nöbetleriyle geçirmiştir. İstemediği görevi -askerliği- bir yıl yaptıktan sonra bırakarak edebiyata yönelmiş, İnsancıklar kitabını yayımlamıştır. Birkaç kitap daha yayımlamış ancak istediği başarıyı elde edememiştir.
Umudunu yitirerek politikaya yönelmiş, bu süreçte devlet aleyhine komploya karıştığı
iddiasıyla tutuklanmıştır. Sekiz ay hapishanede kaldıktan sonra kurşuna dizilmek üzereyken affedilmiş, 4 yıl kürek mahkumluğuna ve altı yıl zorunlu askerliğe çarptırılmıştır. Cezasını çekmek üzere Sibirya’ya sürgün edilmiştir. Sibirya’da kürek mahkumluğu sırasında kolları damgalanmış, kafası tıraş edilmiş; suç ve ceza kavramlarıyla hayatının bu kısmında
karşılaşmıştır. Sürgün ve cezası bittikten sonra Petersburg’a dönerek Suç ve Ceza’yı yazmıştır.
Bu dönemde kumar ve sara nöbetleri yüzünden maddi sıkıntılar yaşamıştır. Suç ve Ceza’yı kötü bir ekonomik durumdayken yazmıştır. Dostoyevski’nin kitaplarındaki hava, karakter tiplemeleri, karakterlerin ruh halleri; kendinden, hayatındaki kişilerden, hissettiklerinden ve yaşadıklarından derin izler taşımaktadır. Yazarın hayatının bilinmesi bu izlerin daha iyi anlaşılmasını ve yorumlanması sağlayacaktır.
Suç ve Ceza yazarın olgunluk döneminin ilk büyük romanı ve en uzun ikinci romanıdır. Eser birçok dile çevrilmiş, dünya klasikleri arasında yer almış ve yazarın dünyaca tanınmasını sağlamıştır. Kitap, o dönemin sosyo-kültürel yaşamını yansıtması, psikolojik tahlilleri, felsefesi, karakterleri ve betimlemeleriyle dikkat çekmektedir. O dönemin Rusya’sı gerçekçi bir gözle anlatılmıştır. Raskolnikov’un karar verme sürecinden cinayeti işlemesine sonunda da itiraf etmesine kadar olan süreçler ruhsal boyutlarıyla anlatılmış ve Raskolnikov’un yaşadığı iç hesaplaşmalar ve iç konuşmalar okura açık uçlu sorular yöneltmiştir.
Raskolnikov annesinin ve kardeşinin gönderdiği paralarla hukuk okumaya çalışmaktadır. Parasız kalmamak için bazı eşyalarını ev sahibi tefeci kadına vermektedir. Ancak bu durumdan rahatsız olmaya başlamış, çözüm olarak kadını öldürmeyi düşünmüştür. Ev kirasını ödeyememiş olması, kız kardeşinin parasızlık nedeniyle zengin bir adamla evlenmek
istemesi, bu durumu meşrulaştıracak bir felsefesinin olması onu cinayet işlemeye kadar götürmüştür. Bir gece vakti hem tefeci kadını hem de kardeşini öldürmüştür. Raskolvikov’un felsefesine göre sıradan ve üstün olmak üzere insanlar ikiye ayrılır ve o kendisini üstün insanlar sınıfında görmektedir. Bu cinayeti işlemesi onun kendine üstün bir insan olduğunu kanıtlayacaktır. Ancak kendini ne kadar haklı görse de vicdan azabı çekmeye başlamış ve yaşadığı ruhsal sıkıntılar nöbet geçirmesine neden olmuştur. Kitap, cinayetin devamında Raskolnikov’un diğer insanlarla olan iletişimine yer vermektedir. Sonunda cinayeti itiraf etmesiyle sürgün edilmiş ve kürek mahkumluğunu yaparken yeni ve mutlu bir hayat yaşayabileceğini düşünmüştür.
Kitapta Raskolnikov’un yaşadığı her duygu, okuyucuyu içine çekmektedir. Raskolnikov ne hissederse onu hissetmekteyiz. Raskolnikov’un felsefesini anlamak ilk başta zor gelmekte ama kitap ilerledikçe okuyucu, Raskolnikov’u anlamaya ve onun tarafında olmaya başlamaktadır.
Bunun sonucunda “Acaba diğer suçluların şartlarını, psikolojisini ve iç hesaplaşmasını bilsek onları anlayabilir miyiz?” sorusu akla gelmektedir. Bu sorunun cevabını kesin olarak veremesek de suçlu birinin iç dünyasında böyle derin bir yolculuk yapmak insanın bakış açısını genişletmektedir. Bir insanı hele de bir katili anlamak ne kadar zor olsa da Suç ve Ceza bir katili anlamanızı sağlamaktadır.
Kitapta şartların, ekonomik durumun, psikolojinin, inancın, çevrenin bir insanı ne kadar etkilediğini görmekteyiz. Raskolnikov toplumu değiştirmeyi saplantılı bir şekilde düşünmekte ve bu durumda kendi felsefesine sığınmaktadır. Ancak felsefesi de çözüm olmamakta ve çektiği ruhsal sıkıntılar artmaktadır. Bu ruhsal sıkıntılarında Tanrı ve din
kavramlarını da düşünmektedir. Felsefesi, kalbini tatmin etmemekte ve ne kadar haklı olduğunu düşünse de vicdan azabı duymaya devam etmektedir. Cahit Zarifoğlu bir şiirinde “Raskolnikov müthiş bir Allah ağrısı çekmektedir” diyerek Raskolnikov’un yaşadığı çelişkiyi çok güzel ifade etmektedir. Kaldığı odanın daracık ve küçücük olması bile Raskolnikov’un psikolojisini etkilemektedir. Şartların insanı getirebileceği noktayı gösterirken bunu, gerçekleri tüm çıplaklığıyla anlatarak yapmaktadır. Kitapta mekân isimleri yazmamaktadır. Yazar, sanırım bu olayın dünyanın her yerinde yaşanılabileceğini düşünmekte ve bunun için mekân isimlerini vermemektedir.
Suç ve Ceza konusu ve olayların altında örtük bir biçimde tartıştığı felsefi meselesi itibariyle ilgi çekici bir kitaptır. Betimlemelerin ve psikolojik tahlillerin çok fazla yer aldığı kitap aynı zamanda yazıldığı döneme de ışık tutmaktadır. Esere kasvetli bir hava hakimdir. Bu hava psikolojik olarak insanı zorlamaktadır. Gerçekleri tüm çıplaklığıyla okurun yüzüne çarpmaktadır. Olayların ve karakterlerin gerçekliği insanı rahatsız etmektedir. Eser hem felsefi hem tarihi hem de psikolojik bir eserdir. Tek bir türü yoktur, hepsinden bir parça bulundurmaktadır.
Kitabın okura yönelttiği açık uçlu sorular okuru; ahlak, iyilik-kötülük, vicdan, inanç gibi konular üzerine düşünmeye sevk etmektedir. Herkesin kendine ait cevapları olduğu için çok farklı yorumlar yapılabilmektedir. Yapılan betimlemeler sayesinde okur, karakterlerin yaşadığı ruh hallerine girmekte ve yaşadığı her duyguyu tatmaktadır. Bu da karakterlerin
yaşadıklarını, hislerini anlamayı sağlarken bir insanı bile olsa anlayabilmek okura çok şey katmaktadır.
Felsefesi, karakterleri, bakış açısı, sorduğu sorular, psikolojik tahlilleri ile benim zihin dünyamda yer eden bir kitaptır. Bir insanı anlayabilmek adına dahi olsa herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünmekteyim. Eserin felsefesi, karakterleri ve havası lise grubu için biraz zorlayıcı olacağından genç yetişkin dönemlerde okunması, daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Hayata ve insana olan bakış açısının genişlemesini sağlayan eserde her insan kendinden bir parça bulacaktır.