Gülcan Asaroğlu [1]
Kitabın yazarı olan Saffet Köse, lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi’nde tamamlamıştır. 1986-1992 yılları arasında İslam Araştırmaları Merkezi’nde çalışmış, bir müddet Mısır’da bulunarak burada da ilmi çalışmalar yapmıştır. Bakü Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde de yapmış olduğu görev sebebiyle Azerbaycan Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Şurasınca Faxr-ı Fermanla ödüllendirilmiştir. Halen İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi’nde rektörlük görevini yürütmektedir. Bu kitap Saffet Köse’nin verdiği konferansların ve konuşmalarının bir özeti olarak kaleme alınmıştır. Kitabın yazılma sebebi ise dünyevileşmeyle beraber aile kurumunun karşı karşıya olduğu ciddi sorunlara çözüm önerisi sunmaktır. Sade, açık ve anlaşılır bir üslupla kaleme alınan kitap, giriş kısmı, üç bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır.
Giriş bölümünde, modernizmin tanımı yapılarak, dünya sahnesine çıkmasına sebep olan süreç anlatılmıştır. Bu sürecin sonunda da Tanrı’nın yerine insan, vahyin yerine akıl, dinin yerine bilim, mabedin yerine mektep konularak dinin zihinlerden ve gönüllerden silinmesi hedeflenmiştir. Nefis tanrılaştırılıp, materyalist paradigmanın zihinlere hâkim olmasından sonra insanlığın kıyameti kopmuştur. Batı’da başlayan aydınlanma dönemi büyük bir paradoksla insanlığı zifiri karanlıklar içinde bırakmıştır.
Modernizmin karakteristik özelliği din karşıtı olmasıdır. Gelinen noktada ise bunda başarıya ulaşmış ve dine karşı muzaffer olmuştur. Hatta öyle ki din ilk defa kendine muhalif bir ideoloji karşısında böylesine aciz kalmıştır. Bunu da insanın zaaflarını kullanıp, onu kolaylıkla hakikatlerden uzaklaştırarak yapmıştır. Müslüman zihinler dahi işgal edilmiş,
değerler dünyası altüst olmuş, kavramlar asli hüviyetlerini kaybetmiş, yeni yüklenen suni manalarla anlam karmaşası zirveleşmiş ve manevi neşenin de yitirilmesiyle İslam âlemi hakiki rengini kaybederek modernizmin boyasıyla boyanmıştır.
Yine bu bölümde Yahudi ve Hristiyanların kadına olan olumsuz bakışlarının feminizme nasıl kapı araladığı ve bunun toplumdaki tezahürlerinden bahsedilmiştir. İslam âleminin Batı’nın yaşadığı ‘aydınlanmaya’ ihtiyacı yokken İslam ile kilise aynı kefeye konmuş, kilisenin bütün yanlışlarından İslam’da sorumlu tutulmuştur. Ülkemiz bu yanlış tutumun
sancılarını dün olduğu gibi bugün de yaşamaktadır. Müellif buna farklı örnekler vermiştir. Bu örneklerden biri, bir futbol yazarının, Kur’an’daki bir hadisten(!) hareketle futbolcuların Ramazan ayında oruç tutmaması gerektiğini söylemesidir. Ülkemizdeki dine bakış açısını göstermesi açısından bu örnek oldukça önemlidir. İnsanlar fark etmeden çağdaşlık yeni bir din olarak insanların hayatında yer bulmuştur.
Yaşadığımız çağda insanlık hakikatlerden uzaklaştıkça manevi değerlerini de birer birer kaybetmiş bu da onu her alanda bir çıkmaza sürüklemiştir. Bu süreçte bütün dünya da insanların en sağlam sığınağı olan aile de büyük sarsıntı yaşamıştır. Birinci bölümde de müellif, sekülerleşmenin etkisiyle aile kurumunu sarsan bu sorunlara detaylı bir şekilde yer vermiştir. Devamında da İslami kaynaklardan hareketle hem bu sorunlara çözüm olacak hem de ailenin kalıcılığını ve mutluluğunu sağlayacak ayrıntılı bir reçete sunmuştur. Bu reçetede, eş seçiminde öncelenmesi gerekenlere, İslam hukukunda belirlenen tedbirlere, nişanlılık döneminin önemine ve sınırlarına yer vermiştir. İslam’da nikâh ibadet gibi görülürken dünyevileşme ile nikâh değersizleştirilmiş onun yerini seviyeli birliktelikler(!) almıştır. Bu algı da modernitenin aile kurumuna indirdiği en büyük darbelerden biri olmuştur.
Modernizmin savunuculuğunu yaptığı kadın-erkek eşitliği de aileyi olumsuz şekilde etkilemiştir. Köse, “Kadın-erkek hem biyolojik açıdan hem de sosyokültürel konumları/rolleri açısından eşit değil eşdeğerdir.”[2] diyerek bunun İslam kültürüyle bağdaşmadığını ifade etmiştir. Bunun menfi etkilerini şöyle açıklamıştır: “Gelinen noktada eşitlik, sadece eşcinsel evlilikleri tetiklemiş aynı zamanda rollerde ve statülerde parçalanma ve değişime sebep olmuştur. Bu bağlamda erkeğe ait bazı roller kadına, kadına ait bazı rollerde erkeğe geçmiştir. Artık evde birbirini tamamlayarak bir bütün olmuş iki farklı yapıda kişilik değil birbirlerinden biraz rol çalmış ve tek tipleşmiş, birbirinden bağımsız ve belli haklarla karşılıklı paylaşımda bulunan bireyler oluşmuştur…”[3].
Nasıl ki sağ ayakkabı sola, sol ayakkabı sağa giyilemez biri olmadan diğeri anlamsızdır ve ikisi birbirini tamamlar. Kadın ve erkeğin de farklı özellikleriyle birbirini nasıl tamamladığı bu ayakkabı metaforuyla açıklanmış ve kadın-erkek eşittir söyleminin yanlışlığına vurgu yapılmıştır.
Tarihi süreç içerisinde Müslüman toplumlarda oluşan aile yapısıyla günümüz aile yapısı kıyaslanarak irdelenmiş, ailevi sorunlarımıza Batı’dan ithal çözümlerin getirilmesinin sorunları büyütmekten başka bir katkısının olmadığı örneklerle açıklanmıştır. Zayıflayan ilişkilerden dolayıda günümüz aile yapısı örümcek yuvasına benzetilmiştir.
İnsanlarla ilişkilerimizin hakşinaslığa, eşyalarla ilişkilerimizin ise işlevselliğe dayanması gerektiği dini kaynaklar referans gösterilerek açıklanmıştır. Manaları değişen kavramlarla önce zihinlerin sonra da hayatların nasıl inşa edildiği vurgulanmıştır. İslam’ın çizdiği helal daire hedonizm ile aşılmış, Allah’ın emirlerini yerine getirmeye çalışanlar gericilikle yaftalanmış, nefislerine uyanlar ise çağdaş görülerek alkışlanmıştır. ’Mahalle baskısı’ söylemiyle de emri bi’l-maruf nehyi ani’l-münker yapmak isteyen müslümanlara engel olunmuştur. İkinci bölümde, Rum Suresi 21.ayette geçen ailenin temel unsurları olan rahmet, meveddet ve sekinet kavramları alt başlıklarla açıklanmış ve bu özellikleri taşıyan bir aile için yol
haritası çizilmeye çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise aile içinde yaşanan sorunlara ayetler ekseninde çözümler sunulmuştur. Modern zihin yapısıyla kendi dini hükümlerini dahi reddedecek duruma gelen insanımızın bu tutumu eleştirilerek bunun yerine Allah’ın emirlerindeki hikmeti anlamaya çabalamanın daha doğru ve yerinde bir davranış olacağı açıklanmıştır. Ailede yaşanan uyuşmazlıkların çözümü için, sorunları aile içinde halletmek, sabırlı olmak,
öfkeyi kontrol etmek, iyi niyetli ve yapıcı olmak, alınganlık göstermemek, hata veya kötülüğü iyilikle onarmak, affedebilmek, özür dileyebilmek gibi erdemlere sahip olmak gerektiği belirtilerek bu erdemler açıklanmıştır.
Köse, bu çalışmada İslamî kaynaklara dayanarak, günümüz aile kurumunun sorunlarını irdelemeye ve çözümler üretmeye çalışmıştır. Sonuç kısmında da maddeler halinde bu çözümlere yer vermiştir. Bu kitapta, Batı’da kiliselerin bağnaz tutumlarına tepki olarak doğan rönesans ve reform hareketleri ile aydınlanma düşüncesinin, tarihi süreç içerisinde istisnasız bütün dünyayı nasıl etkilediği ve insanlığın geri dönüşü mümkün olmayan bir yola nasıl girdiği idraklere sunulmuştur. Türkiye ve İslam özelinde çarpıcı tespitlerle bu konu ele alınmış ve bugün her alanda özellikle de ailede görülen yozlaşmanın sebepleri sorgulanarak çözüm önerileri sunulmaya çalışılmıştır. Sekülerleşmenin etkisiyle Müslüman zihinlerin nasıl işgal edilip, sistemin kölesi hale getirildikleri bu kıymetli eserde gözler önüne serilmiştir.
Aydınlanmayla Gelen Karanlık PDF