Ayşenur Kuru [1]
Raşide Gövebakan, Hacettepe Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik bölümü lisans programından mezun olmuş daha sonra Ankara Üniversitesi Disiplinlerarası Aile Danışmanlığı Tezsiz Yüksek Lisans programını tamamlamıştır. Yaratıcı Drama Aile, Çocuk-Ergen ve Öğretmen Eğitimleri, Akran Arabuluculuğu, Kişilerarası Etkili
İletişim Yolları, Öfke Kontrolü ve Stres Yönetimi, Çocuklarda Uyum ve Davranış Bozuklukları, Aile Eğitim Programı Formatörlük Eğitimleri, Madde Bağımlılığı, Riskli Çocuklara Yaklaşım, Bağımlılıkla Mücadele, Koruma ve Önleme Çalışmaları, Bağımlılığın Psiko-sosyal Boyutu vb. eğitimleri vermiştir. Kitabımızın bir diğer yazarı Prof. Dr. Veli Duyan, lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulunda tamamlamıştır. Yüksek lisans ve doktora eğitimlerini de
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Hizmet Anabilim Dalında almıştır.
2008 yılında profesörlük unvanını alan Duyan’ın Tıbbi Sosyal Hizmet, Sosyal Hizmeti Tanımak ve Anlamak, Prefabrik Konutlarda Depremzede Olmak, İntihar ve İntiharı Önleme, Dünü, Bugünü, Yarınıyla İnsanı Anlamak gibi kitaplarının yanı sıra gerek ulusal gerekse uluslararası alanda
sağlığın psiko-sosyal boyutu, cinsellik ve cinsel tutumlar ile sokak çocukları, görme engelliler ve HIV/AIDS’le yaşayan bireylere yönelik çok sayıda çalışması bulunmaktadır. Madde bağımlılığı, toplumu tehdit eden en önemli halk sağlığı sorunlarından birisidir.
Çocuk, ergen ve genç erişkinlerde görülen madde kullanımı ülkemizde ve dünyada yeni karşılaştığımız bir sorun olmamakla birlikte gün geçtikçe daha tehlikeli bir boyut kazanmaktadır. Madde kullanımının en yaygın nedenleri merak duygusu ve yakın çevrenin etkisidir. Ergenler en önemli risk grubunu oluşturmaktadır. Bireyin ergenlik döneminde, ailesiyle olan iletişim biçiminde yaşanan kriz durumlarına madde kullanımının da dahil olması, ebeveynler açısından baş edilmesi zor bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Aile üyeleri, özellikle ebeveynler, madde kullanan ergenin kontrol kaybına rağmen aileyi ayakta tutmak için mücadele ederler. Bu mücadele sabrı ve güçlü olmayı gerektirmektedir.
Madde Bağımlılığı ve Aile kitabı ile madde kullanan çocuğa sahip ebeveynlerin, sabrını ve gücünü arttırabilmek, madde kullanımı hakkında farkındalık oluşturabilmek ve aile sisteminin bütünlüğünü korumasına destek olabilmek hedeflenmektedir.
Bu konuda yazılmış “Bağımlılık Tedavisi ve Temel Kitabı”, “Bağımlı Aileleri İçin Rehber Kitap” gibi kitaplar da mevcuttur.
Tahlil edeceğimiz kitap: bağımlılık, bağımlılık ve aile, kriz ve aile gibi bölümlerden oluşmakta ve grup çalışması şeklinde gerçekleştirilen bir eğitim programını içermektedir.
Yazar madde bağımlılığını, vücudun bir ya da birden çok işlevini olumsuz yönde etkileyen maddelerin kullanılması, bundan dolayı zarar görüldüğü halde bu maddelerin kullanımının bırakılamaması olarak tanımlamaktadır. Madde bağımlısı, her durum ve koşulda maddeyi almak için engellenemeyen bir arzu ve istek duyar. Kullanıma ara verdiğinde ise yoksunluk belirtileri başlar. Zamanla madde kullanımını ve dozunu arttırır, zamanının büyük bir kısmını madde arayarak geçirir.
Bu kısımda yazar ergenlik dönemini ayrıntılı bir şekilde ele almaktadır. Hayatın, sürekli bir gelişim ve değişim süreci olduğunu, ergenlik döneminin ise bu sürecin en önemli evresini oluşturduğunu söylemektedir. Yazar, çeşitli maddelere başlama ve suça iştiraklerin en fazla ergenlik dönemi sırasında olduğuna dikkat çekmektedir. Sebebini, bu dönemin gencin bağımsızlığa geçiş ve kendini ispat ediş dönemi olması olarak açıklamaktadır. Yazara göre ergenlerin davranışlarına rehberlik edecek değerleri kazanması ve sosyal yönden sorumluluklarını öğrenebilmesi için, başta anne-babalar olmak üzere yetişkinlerden yardım almaya ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyacı karşılayan en önemli kurum ailedir. “Ebeveynler ergenlik döneminde çocuklarının yanında olduklarını hissettirmeli, özgüvenlerini pekiştirecek davranışlarda bulunmalı, örnek olmalı, sevgi, saygı ve ilgi göstermelidirler. Çocuklarını yargılamamalı, küçümsememelidirler.
Ergen ve ebeveyn arasında kurulacak sağlıklı ilişkiler gelecekteki hayatında ergenin kendi ayaklarının üzerinde durmasına fayda sağlayacaktır.”[2]
Bağımlılığın aniden gelişen bir hastalık olmadığına, belirli bir süreç içinde yavaş yavaş geliştiğine dikkat çekilmekte, özellikle ergenlik döneminde madde kullanımının birbirini izleyen dört farklı evreden oluştuğu belirtilmektedir. Deneysel kullanım, maddenin denenmesi ile bireyde ortaya çıkan duygu durum değişikliklerinin öğrenildiği ve madde ile
ilgili denemelerin yapıldığı ilk evredir. Bu evre genellikle diğer evrelere geçişte zemin oluşturmaktadır. İkinci evre sosyal kullanım evresidir. Birey madde kullanımı ile kendisinde meydana gelen duygu durum değişikliklerini öğrendikten sonra, sosyal ortamlarda maddeyi kullanmaya başlar. Sosyal içicilik olarak da bilinen bu evrede birey madde kullanımına,
öğrendiği sosyal çevrede devam eder ve bağımlılık gelişir. Operasyonel kullanım evresi ise iki kullanım amacını aynı anda barındırmaktadır. Bunlardan biri zevk alıcı kullanım, diğeri ise tedavi amaçlı kullanımdır. Neşelenmek, kendini güçlü hissetmek için kullanıyor ise zevk alıcı; rahatsız olunan duygu veya olaylardan kaçmak için kullanıyor ise tedavi edici
kullanımdır. Son aşama olan bağımlı kullanım evresi ise madde kullanımının bağımlılığa dönüştüğü ve bireyin madde üstündeki kontrolünün tamamen ortadan kalktığı evredir. Yazar burada, her madde kullanan kişinin bağımlı olmadığına, madde kullanımının denemeyle başlayıp bağımlılığa kadar uzanan bir süreci içerdiğine ve madde bağımlılığından korunmanın en iyi yolunun hiç başlamamak olduğuna dikkat çekmektedir.
Yazar bu bölüme “ideal aile” kavramını açıklayarak başlamakta, okuyucuya aile içi doğru ve etkili iletişimin yollarını kazandırmayı hedeflemektedir. Ailenin bir sistem gibi çalıştığını, madde kullanımının ise bu sistemin dengesini bozduğunu belirtmektedir. Aileler bu durumda dengeyi tekrar kurmak için birleşmeli, yaşananlara doğru tepkiler vermelidir. Madde bağımlılığının sadece bireye özgü bir rahatsızlık değil, bir aile hastalığı olduğuna dikkat çekilmektedir. “Bağımlı aile, aile üyelerinden birinin bağımlılık sorunu yaşadığı veya bu durumu telafi etmeye çalışan ailedir. Aile üyeleri bağımlı bireyin kontrol kaybına rağmen aileyi ayakta tutmak için mücadele ederler ve bu bir arada tutmayı bağımlı bireyin kontrol kaybı olduğu inkârına katılarak yaparlar. Bu başlı başına bir görevdir.”[3] Çocuk ve gençlerin madde kullanımına yol açan ‘risk faktörleri’ ve onları bundan koruyan ‘koruyucu faktörler’ anlatılmaktadır. Ebeveynlerin madde kullanıyor olması, akran ilişkileri, ekonomik ve sosyal desteğin olmaması, dürtüsellik, genetik faktörler anlatılan risk
faktörlerinden birkaçıdır. Yazara göre eğer bu faktörlerden bir tanesi dahi güçlü bir olumsuz etkiye sahip ise bireyin madde kullanma olasılığı yüksektir. Bu faktörlerden bir veya daha fazlası olumlu yönde güçlü ise genci madde kullanımına karşı koruyabilmektedir. Kitapta geçen bir çalışma, ailelerin önemli bir kısmının çocuğunun uyuşturucu madde kullanımından habersiz olduğunu anlatmaktadır. Genelde ailelerin bu konuyu aile içinde konuşmaktan ve tartışmaktan kaçınıp, daha çok yadsıma eğilimi taşıdıkları belirtilmektedir. Bu durum, anne babanın çocukla iletişiminin aslında ne kadar düşük olduğunun bir göstergesidir. Yazara göre iyi iletişim için iyi dinlemek gerekmektedir. Dinlemek, konuşmak değildir, onu anlamaktır. Dinlemek, onu dinlediğini ve anladığını göstermektir.
Yazar bağımlının bağımlılığını bir şekilde destekler hale gelen kişileri eş bağımlı, bu durumu ise eş bağımlılık olarak tanımlamaktadır. Yazara göre: eş bağımlı bağımlılık sürecinden kendisini sorumlu tutar ve bu suçluluk duygusu ile bağımlılık davranışının sürmesine hizmet etmeye başlar. Böylece aile daha fazla suçluluk duymaya başlar, bunun sonucunda bağımlılık davranışı pekişir ve bu eş bağımlılık psikiyatrik sorunların gelişmesine neden olur.
Bu bölümde bağımlılıkla mücadele eden ailelere tavsiyeler verilmekte, doğru tutum ve davranışlar anlatılmaktadır. Öncelikle ailenin soğukkanlı olması, panik yapmaması önerilmektedir. Bağımlılığın tedavi edilebilen bir hastalık olduğu hatırlatılmaktadır. Anne ve babalara sağduyulu bir yaklaşımla gerekli tedbirleri almaları, çocuklarıyla iletişim kurarken
onların bulundukları gelişim dönemini ve özelliklerini hatırlamaları; otoriter ve baskıcı tutumlardan kaçınmaları, doğru, olumlu ve güzel davranışlar, ahlaki değerler konusunda onlara somut birer örnek olmaları tavsiye edilmektedir.
“Ailenin temel görevi, çocuğun ihtiyaç ve taleplerine uygun bir disiplin sistemi kurmak, baskıdan kaçınmak ancak kararlı ve tutarlı bir disiplinle davranarak sınırları belirlemek, çocuğa kendini ifade edebileceği güvenli bir ortam sağlamaktır.”[4]
Yazar, ebeveynlere bu zorlu süreçte iyi bir ilişki ve iletişim halinde olmalarını, uzun süreli takip ve sabırlı bir yaklaşımı önermektedir. Ebeveynlerin karşılaşabilecekleri sorunlarla başa çıkma konusunda eğitim almalarını savunmaktadır. Ancak bu şekilde kriz anlarını en doğru şekilde atlatacaklarını belirtmektedir.
Madde kullanan kişi tedaviye gitmek istemese bile yakınlarının bir danışmanlık hizmeti almasını önermekte, bağımlının aile üyelerinin ve yakınlarının bilgilenmesinin, tutumlarında değişiklik yapmasının bazen tek başına etkili olabileceğini savunmaktadır. “Bağımlının da yaptığı doğru şeyler vardır. Hep onun kötü davranışlarının ya da yanlışlarının üstüne odaklanmak başarıyı getirmez. Bu nedenle, olumlu davranışları da görülmeli ve bu davranışları sebebiyle övülmelidir. Kimi zaman olumlu davranışları dolayısıyla ödüllendirilebilir. Kötü davranışlar yerine iyi davranışlar üzerine konsantre
olunmalıdır. Bu, onları değişim konusunda cesaretlendirir ve yüreklendirir.”[5]
Maddeyi veya bağımlılıklarını bırakanların, yoksunluk belirtilerini yoğun olarak yaşayacakları ve bu durumun iyileşme sürecinin önemli özelliklerinden biri olduğu belirtilmektedir. İyileşme sürecinin, bağımlının kendisine ve diğerlerine karşı dürüst olmaya başladığı bir süreç olduğuna dikkat çekilmekte, aile bireylerinin birbirlerini dinlemeleri, affetmeleri ve yaşananları geride bırakmayı öğrenmeleri tavsiye edilmektedir.
Kitapta bahsi geçen bazı çalışmalar şu şekildedir: Sağlık Bakanlığı tarafından 12 ilde lise gençliği ile yapılan bir anket çalışmasında hayatında en az bir kez uyuşturucu kullananların aile özellikleriyle ilgili bazı ipuçları elde edilmiştir.
Ailesi ile birlikte yaşamayıp, akrabalarının yanında kalan ve yurtlarda yaşayan gençlerde uyuşturucu kullanımının daha sık olduğu saptanmıştır. Anne ve babası sağ olanlarda uyuşturucu kullanımı %3,4 iken, bu oran eğer baba ölü ise %5,9; hem anne hem baba ölü ise %15,8 e kadar çıkmaktadır.
İstanbul’da 6800 öğrenci ile yapılan bir çalışmanın sonucunda ise çocukların hayatlarını kısıtlamanın bir fark göstermediği iki grup arasında, uyuşturucu maddeleri deneyen çocukların ailelerinin, bu çocuklara daha az destek oldukları anlaşılmıştır. Yine başka bir çalışmada madde kullananların ailesinde, madde kullanan diğer kişilerin
varlığı saptanmıştır.
Ülkemizdeki kendine yardım grupları: En iyi bilinen kendine yardım grupları Adsız Alkolikler (AA) ve Adsız Narkotiklerdir (NA). Bunlar alkol ve uyuşturucu sorunu olan bireylerin kendi aralarında oluşturdukları, kâr amacı gütmeyen arkadaşlık birlikleridir. Alkol ya da diğer tüm uyuşturuculardan uzak durmak ana hedeftir. Üye olmak için koşul, kişinin kullandığı maddeyi bırakma isteğidir.
Kitabın kalan kısmı her biri yaklaşık 120 dakika sürecek 10 oturumdan oluşan bir eğitim programını anlatmaktadır. Bu eğitim programı, ailesinde 15-18 yaş aralığında, madde kullanım öyküsü olan ve ayakta tedavi gören bireye sahip anne babalara grup halinde psikoeğitim desteği sağlamak amacıyla hazırlanmıştır. Programa anne-babalar birlikte katılmaktadır. Grup, altı çift olmak üzere on iki kişiden oluşmakta, katılımcılara bir lider öncülük etmektedir. Bu program ile:
• Anne-babaların bağımlılık süreci hakkında bilgi sahibi olmaları,
• Farklılaşan aile ve sosyal yaşamlarına uyum sağlayabilmeleri,
• Eşlerin birbirleriyle, tüm aile bireyleriyle ve madde kullanan çocukla etkileşim kurabilmeleri,
• Çocuğa eş bağımlılık yaratmamaları ve uygun desteği verebilmeleri,
• Ailenin mevcut yaşam döngüsü ve kriz durumuyla etkili bir şekilde baş edebilmeleri,
• Anne-babaların tedavi sürecine katılmaları ve tedaviyi desteklemeleri amaçlanmaktadır.
İnsanların psikolojik, sosyolojik ve fizyolojik gereksinimlerinin karşılanmasında grup çalışmalarının önemli bir yerinin olduğu, grup aracılığıyla daha hızlı öğrenme, davranış ve tutumları değiştirme, geçerli davranışları kazanma, sorunlarla baş edebilme becerisinin kazanıldığı belirtilmektedir.
Yazara göre: gelişim amaçlı gruplarda üyelerin psiko-sosyal kapasitesinin geliştirilmesi temel amaçtır. Bu gruplarda psikolojik rahatsızlıkların iyileştirilmesinden ziyade psikolojik iyilik hallerinin geliştirilmesine çalışılır.
Üyelerin, toplumda iletişim kapasitesi gelişmiş, sorunlarıyla daha etkili baş edebilen bireyler haline gelmesi sağlanabilir. Başarılı bir grupta duygusal stres, yalnızlık, suçluluk, depresyon, çaresizlik veya umutsuzluk gibi duygular bir gruba ait olma duygusuyla atlatılır. Kişi anlaşıldığını ve kabul edildiğini hisseder.
Program 10 oturumdan oluşmaktadır. Tüm oturumlarda interaktif bir grup çalışması esastır. Her oturumun amacı önceden belirlenmiştir. Bu amaca yönelik etkinlikler gerçekleştirilir. Çiftler bambaşka hayat hikâyelerini dinleyerek, olaylara farklı bakış açılarından bakmayı öğrenir. Lider üyelere belli duygu ve düşünceleri, kavramları kazandırmayı hedefler ve açıklamalarını soru-cevaplarla, etkinliklerle pekiştirir. Her oturumda önceki oturumlar değerlendirilir, üyelerin soruları varsa cevaplandırılır. Oturum sonlarında bir sonraki oturumun konusu bildirilir ve ödevler verilir. Üyelerin eşleriyle ve çocuklarıyla olan ilişkilerini gözlemlemeleri, olaylara karşı olan tutumlarını, yaşadıkları iletişim sorunlarını
izlemeleri istenir. Bir sonraki oturumda bunlar ayrıntılı bir şekilde değerlendirilir. Böylece oturumlar arasında bağlantı sağlanmış olur. Her oturumda ebeveynler kendilerinde olan değişimi fark etmektedir. Bağımlılık konusunda kazandıkları farkındalık ve bilinç onları bu zorlu süreçle baş etme konusunda daha da güçlendirmektedir.
Son oturuma gelindiğinde ise üyelerin beklentilerine ne düzeyde karşılık buldukları konuşulur. Her çift diğer beş çift hakkındaki olumlu düşüncelerini söyler. Vedalaşma gerçekleşir. Program iyi dileklerle sonlandırılır.
Kitap madde bağımlılığı konusunda bilgilenmek ve farkındalık kazanmak isteyen kişiler için oldukça uygundur. Her geçen gün daha da yaygınlaşan ve büyük bir tehdit oluşturan madde bağımlılığı herkesin, özellikle de ebeveynlerin bilinçlenmesini gerektirmektedir. Madde Bağımlılığı ve Aile, yalın bir dil ile yazılmış her kesimden kişiye tavsiye edilebilir bir kitaptır. İçeriğinde yer alan grup çalışması da bu konuda ailelere verilebilecek eğitime güzel bir örnektir. Bazı kısımlarda bilgi tekrarına düşülmüşse de bu durum kitabın akıcılığına fazla zarar vermemiştir. Kitabı özellikle sağlık alanında okuyan, çalışan, bu konuya ilgi duyan veya ailesinde, yakın çevresinde bir bağımlı olup böyle bir problem ile mücadele eden kişilerin okuması fayda sağlayacaktır.
Bağımlılıkla Mücadelede Ailenin Rolü ve Önemi PDF