Elif Koç [1]
1931 yılında Almanya’da doğan ve Ocak 2020’de vefat eden
Hofmann, 89 yıllık ömrüne Alman büyükelçiliği gibi pek çok
diplomatik görevin yanında nadir görülen bir dönüşüm
serüveni sığdırmıştır. İslam’a yönelmesi ve sonrasındaki
gelişmeleri anlattığı günlüğü alelade bir günlük olmanın
ötesinde İslam ve Batı zihniyeti üzerine tahliller barındırmasıyla
dikkat çekicidir.
Hofmann’ı Besleyen Hafıza
Sosyoloji mezunu olan Hofmann, Batılı paradigmanın
dinamiklerine hâkim bir entelektüel olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyoloji eğitimi almış
olmanın getirdiği bakış açısı, tahlillerinde açıkça görülmektedir. Normlar hakkında bilgi
sahibi olmanın normlara uyum sağlama eğilimini artırdığı yönündeki tespiti Hofmann’ın
sosyolojik altyapısına işaret etmektedir.
Yazarın tahlil ve yorumları ile atıf yaptığı isimler onun psikoloji alanındaki birikimine işaret
etmektedir. İnsanın ondan beklenenler doğrultusunda bir hayat sürmesinin onu karaktersiz
bir insana dönüştüreceğine dair ifadesi bunun bir örneğidir. Sosyal teorilere dair derin bilgisi
Hofmann’ın günümüz Müslüman toplumlarını derinlemesine analiz etmesine imkân
vermektedir. Suudîlerin petrol kaynaklı ani zenginleşmesini ve dinle ilişkilerini sosyal gelişim
teorileri yardımıyla açıklamaktadır.2
1 Araştırma görevlisi, Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, Hadis Anabilim
Dalı, elifkoc64@gmail.com
(Bu yazı Young Academia ve Server Genç Hanımlar Derneği iş birliğinde Dr. Kemal Yavuz Ataman
yönetiminde “Küresel Düşünme Yazarlık Atölyesi” kapsamında üretilmiştir.)
2 Murad Wilfried Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, İstanbul: Çağrı Yayınları, 2004, s. 81.
2
Hofmann’ın İslâmî düşünce geleneğinde tartışılan meselelere hâkimiyeti kişiyi şaşkınlığa
düşürecek seviyededir. Müellif, ilahi kelam olan Kur’ân’ın tercümesi üzerinden gelişen dil ve
tercüme tartışmalarında Müslümanların bakışını gayet güzel açıklamaktadır. Çünkü, ilahi ve
mucizevî kelam olan Kur’ân’ı bu harikulâde yönleriyle ve anlam katmanlarını koruyarak
başka bir dile aktarmak mümkün değildir.3
Müellifin Hristiyanlığın ortaya çıkışına ve dinamiklerine vukufiyeti farklı konular ve
tartışmalar üzerinden açıkça görülmektedir. Kutsal-Kutsal olmayan ayrımı, ruh-beden
dikotomisi, Tanrı ve kötülük problemi gibi teolojik konularda yazarın Hristiyanlık bilgisi
geleneksel bir Hristiyan’ın bilgi ve ilgisinin oldukça üstündedir. Kilise yapısının ve
otoritesinin teşekkülünde önemli rol oynayan azizlerin görüşlerine yapılan doğrudan atıflarla
yazar, konuya vukufiyetini göstermektedir. 4 Hofmann, kilisenin inanan ile Tanrı arasına
girerek kendisi lehine kurduğu otoriteden farklı olarak İslâm’ın, Tanrı’yla tam, doğrudan ve
varoluşsal bir ilişki tesis ettiğinin altını çizmektedir.5
Hofmann, dile getirilebilenlerle gerçeklik algımız arasındaki ilişki üzerinden Kur’ân’ın
müteşabih âyetlerini anlama hususuna temas etmektedir. Dilin kurduğu algı dünyasının
sınırlılığı hakkında müellif, Fritz Mauthner ve Ludwig Wittgenstein gibi analitik dil
felsefecilerine atıf yapmaktadır. İnsanın duyusal algılamasının sınırlılığı ve kendi ürünümüz
olan kelime dağarcığının yetersizliği nedeniyle Kur’ân’ın metafiziksel yorumu boş laf
olmaktan öteye gidememektedir.6
Müellifin İslâm’ı seçmeden önce diğer dinler ve ideolojiler hakkında son derece donanımlı
olması onun İslâm’a gönülden bağlanmasını sağlamış görünmektedir.
Kendine Rağmen Müslümanlık
“Kendime rağmen Müslümanım” başlığında Hofmann, bir agnostiğin tipik tavırlarının akıllıca
olmadığını ifade etmiştir. Yazara göre insanın inanmayı seçmekten kaçamayacağı ve
çevremizdekilerin yaratılmış oldukları apaçık ortadadır ve İslâm bu gerçeklikle en yüksek
3 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 8, 9.
4 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 31, 33, 34.
5 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 41.
6 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 88, 89.
3
şekilde uyum içindedir. Bu duygu ve düşünceler içerisinde Hofmann, kendine rağmen yavaş
yavaş ve herhangi bir şok yaşamadan Müslüman olduğunu fark etmiştir.7
Gözlem ve Analiz Ustası
Kitabın ilk sayfalarını okuyan biri bile Hofmann’ın yüksek gözlem kabiliyetini fark edecektir.
Ancak yazar gözlediklerini aktarmakla yetinmeyerek onları analiz etmektedir. “Şeylerin
bilgisi sebeplerin bilgisidir” sözünü tatbik edercesine görülenin ve olanın arkasındaki
sebepleri anlamaya çalışmaktadır. Günlük hayattaki sıradan olaylar da bir mimari yapıdaki
süsleme sanatı da yazarın gözlem kapsamına girebilmektedir. Onun derin gözlem kabiliyeti,
İslâm sanatının özgün yanlarını görmesine imkân verirken muhakeme gücü, sadelik, hiyerarşi
karşıtlığı gibi özgünlüğü meydana getiren esasları tespit etmesini de sağlamaktadır. Gözlemin,
yazarı derin analize götürdüğü örneklerden biri de Hristiyanlık ve İslâm’ı betimleme
yaklaşımları üzerinden karşılaştırmasıdır. İkonalar ve heykeller üzerine kurulu bir ibadethane
anlayışına sahip Hristiyanlıktan farklı olarak, İslâm’ın putperestlik ve fetişizmden uzak,
Tanrı’yla doğrudan bir bağlantıya imkân veren mimarisi, yazarı düşünceye sevk etmektedir.
Böylece Hofmann’ın kaleminden, düşünce ameliyesinin bir sonucu olan şu cümle dökülür,
“Betimleme, metafizik hayal dünyamızın zenginleşmesi için kullanışlı bir araç değildir. Aksine
fantezimizi azaltmaktadır.”8
Anlamını Yitiren ve Maddede Teselli Arayan Batılı İnsan
Müellif, alkol üzerinden Batılı insan ile Müslümanlar arasındaki anlam farkına ve
anlamlandırma çabasına değinmektedir. Zor şartlar altında dayanma ve mücadele gücünü
alkol gibi maddî unsurlara dayandıran Batı insanına karşın Müslüman, gücünü inancından
almaktadır. 9 Hofmann’ın incelikli Batı eleştirisi onun bizzat toplumun içinden biri olması
sebebiyle son derece önem arz etmektedir. Müellif, Batı’nın mânevîçöküşünü şu şekilde ifade
etmektedir:
“Batı’nın sanayi toplumu, tamamen maddeci varsayımlara dayanan yayılmacı değerleri
nedeniyle, tüm dinler için zehirleyici bir etkiye sahiptir, kendininki de dahil. Faydacılık, kârın
azamileştirilmesi, sürekli olarak artan üretkenliğin fetişizme dönüştürülmesi, sonsuz ilerleme
7 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 44.
8 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 6.
9 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 10, 11.
4
mitolojisi, birer filozofa dönüşen bilim adamlarının küstahlığı, kibri, azgın bir agnostisizm ve
eğitimli olanların değerler arasında nötr bir tavır alışları. Batı’nın tamamında uygulamaya
konulan hayatın her yönünü “aklîleştirme” çabası, esasen dine temelde düşman.”
10
Batı medeniyetinin maddeci tavrını eleştiren Hofmann, Müslümanların arasında gittikçe artan,
dinin bir kalp meselesi olduğu yönündeki söyleme karşı çıkmaktadır. “İslâm sadece kalp
meselesi olan bir din olarak algılanamaz” diyen yazar, İslâm’ın kişinin iç dünyasında olup
biten mistik bir tecrübe olmadığını, bilakis İslâm’ın bir medeniyet iddiası olduğunu dile
getirmektedir.11
İbadetler Bize Ne Yapıyor?
Kitapta câlib-i dikkat olan hususlardan biri de yazarın namaz, oruç gibi ibadetlerin birey
üzerindeki mânevî tesirlerinin bilincinde olmasıdır. Hofmann, oruç ibadetini bir irade
terbiyesi alıştırması olarak görür. İbadetlerdeki mutlak gayenin de dünyevî beklentiler değil,
Allah rızası olduğuna dikkat çeker. 12 Ayrıca yazar, orucun kişinin duygu dünyasındaki
etkileri üzerinde de durmaktadır:
“Ö nceliklerini doğru tespit ettikçe, özgüveni güçlendiği gibi gün geçtikçe insanın maneviyatı
güçleniyor. Son tahlilde, oruç ibadeti kişinin, hayatta gereksiz olan şeylerin ilahlaştırılması
riskine, şirk adı verilen nefsanî şeylere karşı bağışıklık kazanması anlamına gelmiyor mu?”
13
1982 yılındaki umre ve 1992 yılındaki hac tecrübesinde de Murad Hofmann’ın ibadetin toplum
ve şahıs üzerindeki etkisine dair yorumları dikkat çekicidir. Yazar, binlerce insanın Kâbe
etrafında tavaf etmesini hipnotize edici bulmaktadır:
“Hoş karşılanmış olmanın aziz duygusunun, kardeşler arasında tamamen güvende olmanın
tadını çıkarırız. “Selam!”ın (Barış seninle olsun!) anlamı, burada gerçekleşmiş görünür.
Soyluluk, estetik, inanç, evrensellik. Büyük kozmopolit bir topluluğun parçalarıyız. Mekke’de
10 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 50. (Alıntılanan metin üzerinde herhangi bir değişiklik
yapılmamış olup vurgular yazara aittir.)
11 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 51
12 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 22, 23.
13 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 27.
5
ırksal farklılıklar tamamen ortadan kaybolur. Yalnızca namaz sırasında, rükuda iken, farklı
renklerdeki ayaklardan, tüm ırkların ve kıtaların burada bulunduğunu anlayabilirim.”
14
Mescid-i Nebevî’den çıkarken oluşan kalabalığın, namaza sonradan yetişen birinin ibadetini
tamamlamasını beklemeleri sebebiyle oluştuğunu öğrenmesi yazarı hayrete düşürmektedir.
Bu durum, İslâm’da bireyin ibadet için başkasına ihtiyaç duymama imkânını gösterir.
Hofmann bu sahnenin aklına getirdiklerini şöyle ifade etmektedir:
“Böyle bir sahne şüphesiz ki, Roma’da St. Peter’de, oldukça kalabalık olan Hristiyan
haclarında asla gerçekleşmez. Bu farklılık, bir papaz tarafından gerçekleştirilen Hristiyan
Kudas âyininde, sadece ruhbanların resmî ritüeli gerçekleştirme ritüeline sahip olmasından
kaynaklanabilir. İslâm’da, herkes için tek ve aynı resmî ritüel vardır. Eşzamanlılığı sağlamak
üzere, sadece imam, namazda diğerlerine “rehberlik eder”.”
15
Hofmann, Batı’da genelde bir muamma olarak görülen İslâm’ın gücünün ibadet edebilme
yeteneğinden geldiği kanaatindedir ve bu güç açık açık gelmektedir.16 Müellif namazın kişinin
iç dünyasında yaptığı tesiri ise şu cümlelerle dile getirmektedir:
“Olgun bir Müslüman’ın namazı -kişiliği ve dünya görüşü gibi- bütünleştiricidir. Teslimiyet
beraberinde, secdeye kapanışı getirir ve bunun tersi de doğrudur.”
17
Bir Hristiyan’a Göre İslâm’ın Çekici Tarafı
Hofmann 1983 yılındaki “Almanca Konuşan Müslümanlar” toplantısında İslâm’ın kendisini
etkileyen hatta “çarpan” tarafını şöyle anlatmaktadır:
“Kur’ân’ı ilk defa okurken 6. sûrenin 164. âyetindeki bir ifadeden hemen etkilenmiş hatta
çarpılmıştım: “Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez.” (…) Erkek
ve kadınlar Yaratıcı’nın karşısına, herhangi bir aracı olmadan, doğrudan çıkacaklar. “İzni
olmaksızın onun katında şefaatte bulunacak kimdir?” ifadesiyle  yetü’l Kürsî’de bir kesinlik
14 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 69.
15 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 77.
16 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 78.
17 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 79.
6
sağlanıyordu (2:255). “Başkasının günahını yüklenmeme”nin ima ettiği ikinci bir husus daha
vardı: ‘İlk Günah’ kavramının reddi.”
18
Yazarın da açıkça dile getirdiği gibi onun İslâm’dan etkilenmesinin ilk sebebi, (insanı doğuştan
bir günahkâr olarak gören Hristiyanlıktan farklı olarak) İslâm’ın insanı fıtrat üzere ve günahsız
dünyaya gelen potansiyel iyi olarak görmesidir.
Bir Günlüğü Okumak Bize Ne Katar?
Yukarıda temas edilen tarafları dikkate alındığında Murad Hofmann’ın kaleme aldığı bu
kitabın sıradan bir günlük olmadığı anlaşılmaktadır. Metafizik tahliller, dinler tarihine ve
Hristiyanlığın serüvenine dair sunduğu bilgiler, teoloji tartışmaları, sosyolojik analizler, kitabı
dikkatli bir gözle okunmaya değer kılmaktadır. Batı’da yetişmiş ve hayata modern pencereden
bakan insanların İslâm’a yönelişinin sebeplerini merak eden okurun kitabı okuması bu
hususta büyük katkı sağlayacaktır. Ayrıca kitap, bu yazıda temas edilemeyen pek çok önemli
ve güncel meseleyi (oryantalizm eleştirisi, Hristiyan araştırmacıların Kur’ân araştırmaları
sonucu yaptıkları keşifler vb.) de tartışmaktadır. Her ne kadar günlük, 1985 yılında son
bulmaktaysa da ele aldığı konular ve tartışmalarla kitabın güncelliğini koruduğunu söylemek
gerekir. Yaklaşık 35 yıl önce dünyanın ve Müslümanların gündeminde olan meselelerin halen
tartışılıyor olması da ayrıca üzerinde konuşulması gereken bir husus olarak dikkat
çekmektedir.
18 Hofmann, Müslüman Bir Almanın Günlüğü, s. 83. (Alıntılanan metindeki vurgular yazara aittir. Metin
üzerinde değişiklik yapılmamıştır.)
Dışarıdan Bir Gözle Bakmak PDF