Seyyide Şifa Göktaş [1]
Sebahattin Şimşir, 1966 senesinde İvrindi Balıkesir’de doğmuştur. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini Balıkesir’de almıştır. 1990 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun olan Şimşir, aynı sene Ege Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümünde okutman olarak görev yapmaya başlamıştır. Yüksek lisans ve doktora eğitimini yine Ege Üniversitesi’nde tamamlamıştır.
Kazakistan Abay Devlet Pedagoji Üniversitesi ve daha pek çok üniversitede misafir öğretim üyesi olarak bulunmuştur. İlgilendiği konular arasında Türk
dünyası tarihi, İslam öncesi Türk tarihi ve Türk kültürü vardır. Çalışmaları muhaceretteki Azerbaycan Türkleri, Kafkasya ve Türkistan Türkleri çevresinde yoğunlaşmaktadır. Edip, Dağıstan Devlet Üniversitesi’nin ilmi dergisi, Vestnik Tyurkskovo Mira’nın hakem kurulunda yer almaktadır. Aynı zamanda 2011 yılında faaliyete geçen “The Academic Association of the Altaic Community” üyesidir. Kendisi, Mehmet Emin Resulzade, Türkistan ve Azerbaycan konularında görüşüne başvurulan uzmanlar arasındadır [2].
Kitap, kendisini “bütün ülkelerin ve zamanların” lideri olarak tanımlayan Josef Stalin’i ve Türk insanının uğradığı soykırımı ele almaktadır. Eser; Marks’ın, Engels’in, Lenin’in dogmatik fikirlerini kişiliğinde birleştiren, Sovyet’in eli kanlı katili Stalin’in Türk’ün tarihindeki yerini konu edinmektedir. Yapıtta, ezelden beri öksüz Türklüğünü hiçbir şeye değişmeyenlerin hikâyeleri işlenmektedir [3].
Rusya coğrafyasında yaşayan Türklerin kırgına uğramalarının tırmandığı dönem takriben 1937 senesine denk gelmektedir. Parti eksenli siyasi kırgınlar olduğu kadar fikir ve sanat adamlarına yönelik katliamlar da söz konusudur. Yalnızca aydınlar hedefe konmamış, Sovyet ideolojisine ters düşen eserler de montaja uğrayarak ideolojinin hizmetine
sokulmuştur. Bilhassa kütlevi karaktere sahip olan tiyatro eserleri siyasi tebligat niteliğinde edebi mahkemelerce elden geçirilmiştir. Tüm bu inkılapvari kıyımların dümeninde İngiltere’de Oliver Cromwell, Fransa’da Maximilien Robespierre, Rusya’da ise Stalin vardır [4].
İngiltere ve Fransa’daki durum binleri, on binleri ifade ederken, Rusya’daki milyonların fecaatini anlatmaktadır.
Kullanılan dil bakımından Milliyetçi, Türkçü, Turancı ibarelerine yaftalamak amaçlı başvurulmaktadır. Turancılık, yapısı itibariyle mekân, arazi, coğrafya ve toprak iddiasına bakılmaksızın tüm Türkçe konuşulan toplulukların akide, ünsiyet, edebiyat, din ve medeniyet çatısı altında bütünlüğünü ifade etmektedir. Azerbaycan’ın ünlü düşünürlerinden Cavid’in de söz ettiği gibi “Türk’ü Türk’e dost etmek.” esastır. Bu dönemde insanları kolayca suçlamanın yolu eğitim ve dini bilgi veren kurumlarla ilişkilendirmekten geçmektedir. Kırgınları planlayanlar hukuki temellere dayanmaksızın kurşuna dizdiği, idam ettiği veyahut Orta Asya’ya ya da Sibir’e sürgüne gönderdiği kişilerin ailelerine kadar zulmetmektedir, zulmü sürdürmektedir. İdraki zor kin ve sistematik işkence nesillerin daha çocuk yaşta hapishaneye gönderilmeleri, yetimhanede yerleştirilmeleri, sürgün treninin şartlarına dayanamayarak vefat etmeleri ile sonuçlanmaktadır. Öyle ki
“Çocuğumu en iyisi kendim öldüreyim.” [5] diyerek oğlunu vermemeyi başaran annenin evladı da “halk düşmanının oğlu” etiketinden neredeyse ömür boyu yakasını kurtaramamıştır. Örneğin, “halk düşmanının karısı” olarak tutuklanıp kadınlar
hapishanesine gönderilen bir Turancı eşinin çocukları yine “Stalinizm eğitimi verilen çocuklar evine” yerleştirilmiş böylelikle canlı kalanların ruhları da emilerek asimile edilmiş, Moskof rotasından az da olsa sapmamıştır. Halk düşmanının herhangi bir uzantısı olmak geride kalanların yaşamlarının her alanında karşılarına çıkmaktadır. Direk kafeslenmeyen/kafeslenemeyen gençlerin okullarda herkesin gözü önünde kırmızı kravatlarına el konulmuş ve böylelikle “şanslı” azınlık sosyal izolasyona maruz bırakılarak psikolojik şiddet uygulanmıştır. Dedeleri “hainin babası”
damgasıyla köyden 60 km uzağa bırakılan ve nerdeyse açlıktan ölmek üzereyken tanıdık birileri tarafından tesadüfen bulunan bir gencin başından geçenler yaşanan travmalardan yalnızca biri olma özelliğini taşımaktadır. Ailelerden sağ kalanlar yıllar sonra iade-i itibar için Rus mahkemelerine başvurmuş ve kırgına uğrayanlar vefatlarından ortalama elli sene kadar sonra aklanabilmişlerdir.
Standart suçlara ilaveten Türk dünyası milliyetçilik, milliyetçi temayülcülük, Galiyevcilik ve Nerimanovculuk gibi düşünce, ideoloji ve hareketlerle yargılanmış, Turan büyükleri de kırgınlar doğrultusunda nasiplerini almıştır. Türki Cumhuriyetleri halklarını uyandırmak ve eyleme dökebilmek adına edebi eserler, Komünist Partisi Tarihini ve Marksist-Leninist ideolojiyi Kazak Türkçesine aktaran çeviriler yanında siyasi yazılar da ortaya konmuştur. “Milli anti Sovyet terörist ve casus teşkilatının” bir üyesi olma, “Sovyet hükümetini indirme, Kazakistan’ı SSCB’den koparma ve Japonya denetimli bir Kazak burjuva devleti inşa etme” girişimleri gibi suçlarla itham edilmişlerdir [6].
Alaş Orda Partisine katılanlar hiçbir zaman aklanamadığı gibi, gençliğinde savunduğu görüşlerden sıyrılanlar dahi uzun zaman kabul etmediği suçlamaları cebirle itiraf etmek durumunda kalmışlardır. Askeri mahkemece son sözü sorulan Alihan Bükeyhanov “Sovyet hükümetini sevmedim, ama tanıdım.” demesine karşın kurşuna dizilmekten kurtulamamıştır [7]. Bilinçli tercih ve seçimle bir heves içerisinde Ermenilerce sorguya çekilen Turancılar her ne kadar Kızıl Ordu mensuplarına infaz listesi teslim etseler de verdikleri isimlerle aynı kaderi paylaşmanın önüne geçememişlerdir.
1919 senesi Mayıs ayında Müslüman Bürosu kurma kararı alınmış, bütçenin hemen hemen hepsi milli meselelere harcanmıştır. Müslüman Bürosu gerçekleştirdikleri 1920 tarihli konferansta “Milli Meseleler ve Milli Komünist Şubeler” başlıklı bir tebliğ sunmuştur. Tebliğde, devlet isminin ve parti adının Türk ibaresi içermesinden, Türk ordusu kurulması
ve Müslüman olmayanların harici tutulması, dış baskı ve tesirlerden uzak yeni bir anayasa ihtiyacı, siyasi, askeri ve ekonomik açıdan bağımsız olunmasına kadar pek çok meselede tartışmaya gidilmiştir. Tüm bu gelişmelerden rahatsız olan Moskova, Türkistan’ı boy esasına göre ayrı cumhuriyetlere bölmüştür [8].
Rus işgallerine ve kıyımlarına karşı sessiz kalamayan Turancılar, Türkistan Millî Mücadelesinin silahlı erasını ifade eden, Sovyet idaresine karşı yürütülen Basmacı harekâtını başlatmıştır. Basmacı, kelime manasıyla haydut anlamına gelmektedir [9]. Böylelikle Pantürkizm, karşı devrimci hareket daha düzenli bir hal almıştır. Yeni bir alfabe, Türk
Edebiyatı ve Türkoloji enstitüsü gibi inkılaplar gündeme taşınmıştır. Ancak, Türkoloji kurultayına iştirak eden, bildiri sunan, en ufak malumat ile bile olsa bilgi akışı sağlamış Türkologlar kara listeye girerek perişan edilmişlerdir [10].
İsyanlar karşısında Sovyet hükümeti, devrimcilere karşı defalarca duruşma düzenlemiş, onlarca mahkeme kurmuş, sayıları binleri bulan sayfalarca şahsa özel dosyalar hazırlamıştır. Hep amacı doğrultusunda hareket etmiş, bıkmadan, usanmadan, peşine düştüğü aydınları ve temsilcilerini adeta avlamış, sabırla, adım adım üzerinde çalışarak milliyetçi cenahı güllelemekten geri durmamıştır. Sorgusu boyunca Sovyet ittifakının kudretinin kuvvetlenmesi için, Sovyet hükümeti menfaati adına çalışacağı hususunda imkân isteyen karşı devrimci milliyetçileri affetmemiş, aman dileyene kılıcı en sertiyle kaldırmış, hatta nesillere kıymıştır.
Sultan Galiyev bu zamana kadar anlattığımız mücadele yolunun en önemli mihenk taşlarından biridir. Galiyev, 1882 yılında bir Tatar köyünde doğmuştur. Dünyaya geldiği süre zarfında Ceditçilik olarak bilinen milliyetçi akımın başını çeken, Türk halkları arasında ekonomik açıdan en çok gelişmiş, Avrupa ile en fazla ilişki içerisinde olan Tatar Türkleri
arasından gelmesi entelektüel bağlamda sağlamlığa ortam hazırlamıştır. Ceditçilerin uzun vadedeki planının tüm Müslüman Türk Halklarını dahil edecek şekilde bir İdil Ural Devleti kurmak olduğu düşünüldüğünde ideolojisinin temelinin buralarda atıldığını söylemek mümkündür [11].
Kazan’da Müslüman Sosyalist Komitesini kuran kişidir. Ekim Devrimini teorik ve pratik çerçevede analiz ederek çözümlemeler getirmiş, realist bir bakış açısı sunmuştur. Müslüman komünizminin örgütsel özerkliğini savunan ve Bolşevik Komünist Partisinin potasında erimek istemeyen Galiyev, Rus Sovyet Sosyalist Federatif Cumhuriyeti’ne bağlı Tatar-Başkır Cumhuriyetini ilan ettiğinde belki de sonunu hazırlayan fitili ateşlemiştir. “Rusların Doğu halkları üzerinde yürüttüğü zulüm politikası” isimli makalesi geniş kitlelerde büyük yankı uyandırmıştır [12]. Yay çekilmiş, ok gerilmiş, Galiyev hedefi tam on ikiden vurmuştur. Sonuç itibariyle, Turancılar yoğun baskı ve şiddet altında varlıklarını sürdürmekte her ne kadar başarılı gözükseler de Rus-Tüzen okuluna gitmeleri, Müslüman olsalar dahi Rus kızları ile evlenmeleri, tam bağımsızlık yerine Komünist partilerin içerisinde varlık gösterme çabaları asimilasyonu ve Rus gölgesini engelleyememiştir. Belki güllelenmemiş, idam sehpasına çıkmamış, Sibirya yollarında telef olmamışlardır. Ancak benlikleri ve kimlikleri talan edilmiştir.
Öte yandan, Moskofa karşı durmak hiç kolay olmamıştır. Diğer milletlerin aksine Ruslar gaddarlıkta hudutları çok keskin ve net olmayan bir ulus olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki kendi insanlarını bile düşünmeden öldürebilmektedirler. Örneğin, Stalin, Lenin’in ölümünden sonra bir araya gelen ve kendisine oy verecek olan partinin ilk parlamento
üyelerinin hepsini idam etmiş, bütün bakanları ipe çekmiş hainlik ettikleri iddiasında bulunmuştur. Kendisini tebrik etmek isteyen işçi konfederasyon üyelerinin %80’ini ölüme yollamıştır. Kızıl Ordu kumandanlarının %60’ını ve hükümet memurlarından 30 bini aşkın kişiyi katletmiştir [13].
Şimşir’in bu eserini okumak günümüz dünyasında Batıyla bir türlü yıldızı barışmayan Rusya’dan neden bu denli çekinildiğini, Rus zihniyetini ve olayları ele alış biçimini anlamak açısından oldukça önemlidir. Gürcü asıllı Stalin’in nasıl bir biyolojik silaha dönüştüğü konusu ise biyografisi okunduğunda daha netlik kazanacaktır. Coğrafya kaderdir, peki
coğrafyayı şekillendiren kimdir?
Moskofa Turan Ülküsü Turan Türküsü PDF