Nurdan Şener [1]
1938 yılında Çanakkale’de doğan M. Es’ad Coşan, akademisyen, yazar ve din adamıdır. 1960 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Arap Dili ve Edebiyatı, İran Dili ve Edebiyatı, Orta çağ Tarihi ile Türkİslâm Sanatı sertifikalarını alarak Arap-Fars Filolojisi bölümünü bitirmiş, sonrasında yurt içinde ve yurt dışında çeşitli üniversitelerde öğretim üyeliği yapmıştır. 4 Şubat 2001’de vefat etmiştir.
Akademisyenliği sırasında birlikte çalıştığı öğretim üyeleri arasında
saygınlığı olan, öğrencileri tarafından sevilip sayılan ve öğrencilerini kendilerini
geliştirmeleri adına bilimsel araştırmalar, master ve doktora yapmaya yönelten bir hoca olarak tanınmıştır. Sosyal ve kültürel faaliyetlere ağırlık vermek amacıyla akademiden emekli olmuştur.
1977 yılı itibariyle Mehmed Zâhid Kotku’ nun tavsiyeleri üzerine İskender Paşa Camii’nde ve Ankara Hacı Bayrâm-ı Veli Cami’nde haftanın belli günlerinde dersler vermiştir. Kadın ve Aile, İlim ve Sanat, Gülçocuk, Panzehir gibi dergilerin kuruluşlarında yakından ilgilenmiş ve bu dergilerde çeşitli yazılar yazmıştır. Dergilerin yanı sıra Sağduyu isimli günlük gazete ve Akra FM radyosunun kurulmasında da öncülük etmiştir. Hakyol Eğitim Yardımlaşma ve Dostluk Vakfı, İlim Kültür ve Sanat Vakfı, Sağlık Vakfı, İlim Kültür, Ahlâk ve Çevre Derneği,
Hanımlar Derneği gibi çeşitli vakıf ve derneklerin kurulmasını ve organizasyonunu sağlamıştır. Vakıfların ek olarak eğitim, hastane, turizm alanlarında da çeşitli çalışmalara destek vermiştir. 1997’den itibaren çalışmalarını Avusturalya’da sürdürmüştür. Coşan’ın 63 yıllık yaşamı süresince 40’a yakın eseri yayınlanmış ve sayısız konferanslar vermiştir [2], [3].
Eser, fetih hadisinin uydurma olduğunu iddia ederek İstanbul’un fethini küçümseyen bu yanlış düşünceyi çürütmek ve fetih hadisesini gayr-i müslimlerin ele geçirdikleri yerlerde yaptıkları gibi bir sömürge-istila olduğu iddialarına cevap olarak kaleme almıştır.
Fetih “açma, yol gösterme, hüküm verme, galibiyet ve zafere ulaştırma” [4] manasına gelir;Fatih ise aynı kökten gelen “fetih yapan, fetheden” anlamındadır[5] . Fetih ruhu ise kısaca ölümü seve seve istemek, Allah yolunda cihad etmek, kendi rahatının peşine düşmemek şeklinde tanılanabilmektedir [6]. Bazı sözde bilgin şarkiyatçılar ve gayri müslim yazarlar, İslâm fetihlerinin insanları kılıç gücüyle din değiştirmeye zorlama amacını taşıdığını iddia etmişler. Ancak Müslümanlar fethettikleri yerlerde çeşitli inançlara mensup herkese “Sizin dininiz size, benimki bana”[7] ayeti uyarınca Allah’ın yarattığı bir varlık olarak merhametle davranmıştır.
Fetih ruhunu ve Fatih Sultan Mehmed Han’ı anlamak için öncelikle dünyaya neden geldiğini, gayesinin ve hedefinin ne olduğunun iyice idrak edilmesi lazımdır. Ecdadımızın amacı, daha fazla toprak parçası almak, dünyalık ganimetler elde etmek değil; Müslümanlığı yaymak, Allah rızasını ve cihad sevabını kazanmaktır. Günümüz toplumunda insanların
büyük bir çoğunluğunun dünyevi kazanımların peşinde olduğu görülmektedir. Bu durumu düzeltmek de ancak fetih ruhunun kazanılmasıyla sağlanabilecektir. Fatih Sultan Mehmed’in yetiştiği çevre, aldığı eğitim, hocaları, babası II.Murad ile ilişkisi fetih ruhunun alevlenmesini sağlayan yegane temellerden birkaç tanesi olarak sayılabilmektedir. Coşan da eserlerinde Fatih’in Fatih olmasının temelinde çok sağlam ve takva ehli hocalardan aldığı eğitimin, ana babasının ve ecdadının helal rızık ile beslenmesinin olduğu belirtmektedir [8].
Kişinin hayat gayesinin İslam olması; İslam üzere yaşamayan günümüz toplumlarının da üzerine düşen görevleri yapması böylelikle; ecdadına olan vefa borcunu ödemesi ve en önemlisi de Rabbine olan kulluk vazifesini yerine getirmesi gerekmektedir. Hz. Osman’a atfedilen şu dua hatırlanmalıdır: “Ya Rabbi! Sen beni said bir kul olarak; sana mutî, mü’min bir kul olarak yaşat! Şehit olarak öldür!..”[9] Coşan da kitabında bir Müslümanın gayesinin sadece hayatta kalmak olmaması gerektiğine, yaşamak ve ölmenin insanın elinde olan bir şey olmadığına, amacın Allah’ın rahmetini kazanmak, iman bayrağını burçlara dikmek, Ulubatlı Hasan olmak ve Allah’ın emrini herkese yayarak; onu tanıtmak olması gerektiğine dikkat çekmiştir [10].
“İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.”[11] Şeklindeki rivayette görüldüğü üzere İstanbul’un fethedileceği daha önce hadis-i şerifte bildirilmiştir. Yazarda, “Erenlerin, evliyaların olduğu, Allah yolunda ölmeye giden bir ordunun önünde kim durabilir?” ifadeleriyle İstanbul’un fethini kitabında bir kez daha vurgulamıştır[12]. Bunun üzerine akıllara şu soru gelmektedir: “Peki neden İstanbul, neden başka bir yer değil?”. Çünkü İstanbul o dönemde küfrün merkezi konumumdadır. Tevbe Suresi’nde ise “Küfrün önderleri ile çarpışın!” buyrulmaktadır [13] . İslam’ın muzaffer olabilmesi için küfrü ortadan kaldırmak, küfrün merkezini dağıtmak gerekmektedir.
Sözde bilginlere cevaben… İstanbul’un Türkler tarafından fethedilmesinin ardından bazı alimler İstanbul’un fethedileceğine dair rivayet edilen hadisin[14] uydurma olduğunu iddia etmeye başlamışlardır. Fakat İstanbul’un fethi ile ilgili birbirini destekleyen başka hadislerin varlığı, muhaddislerin sika olması (güvenilirliği)[15] sahihliğine bir işarettir. Aşırı milliyetçilik anlayışı olan sözde bilginlerin kendi milliyetlerinden farklı bir milletin hadis ile müjdelenmesini
kaldıramadıklarından olsa gerek hadisin sahih olmadığını öne sürdükleri düşünülmektedir.
İslam’la şereflenen Türk milletinin nihâî hedefi ve gayesi îlâ’yı kelimetullah’ı yaymak olduğundan fetihler bir sömürme değil, bozulan nizamı düzeltme, adalet temini, kanunlaştırma (nizam-ı alem) faaliyetidir [16] .
Vaktimiz dar; boşa geçecek vakit yok!
Yazar kitabında IV. Mehmed’e ait olduğunu düşündüğü “Hamdülillah var gazaya, sad hezeran rağbetim”[17] şeklindeki gazeli uzun uzun açıklamıştır [18]. Eserde bunun gibi örneklerin verilme amacı hep aynıdır: “i‘lâ-yi kelimetullah”ı yaymak; Allah’ın dinini ve tevhid inancını yüceltilip yaygınlaştırmaktır [19]. Ecdadımız Kur’an-ı Kerim’deki emirler ve Peygamber
Efendimiz’in (s.a.s) hadisleri doğrultusunda cihad etmiş ve muzaffer olmuştur. Zira Hac Suresi’nde şöyle buyrulur: “Allah’ın yolunda hakkıyla cihad edin, tam cihad edin!”[20] bu buyruğa uyan Atalarımızın hiçbir zaman amaçları daha fazla toprak ve para gibi dünyevi şeyler olmamıştır. Öyle ki Selahaddîn-i Eyyubî, Kudüs fethedilinceye kadar başına siyah
sarık sarmış, “İslam’ın üçüncü mukaddes şehri Hristiyanların emrinde; gülmek bana yakışmaz!”[21] demiştir. Coşan kitabında tarihte meydana gelmiş birçok örneğe yer vermiş ve Müslümanların bunlardan ders çıkarması; gayenin şaşırılmaması gerektiğini tekrar tekrar ifade etmiştir.
Fatih Sultan Mehmed’in 12 yaşında tahta çıktığı, 20’li yaşlarında İstanbul’u fethettiği bilinmektedir; Arif Nihat Asya’da günümüz toplumundaki gençlere uyarı anlamı taşıyan “Fetih Marşı” adlı şiirinde şu dizelere yer vermiştir:
Yürü; hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın?
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
….
Bu kitaplar Fâtih’tir, Selim’dir, Süleyman’dır;
Şu mihrab Sinânüddin, şu minâre Sinân’dır;
Haydi, artık uyuyan destanını uyandır!
Bilmem, neden gündelik işlerle telâştasın
Kızım, sen de Fâtihler doğuracak yaştasın! [22]
Dünya hayatı kimileri için 400 trilyon nefes; kimileri içinse 1 nefesten ibarettir. Kimin ne kadar yaşayacağı bilinmez; bu nedenle boşa harcanacak bırakın bir saati; bir saniye bile yoktur. Yazar da 1998 yılında Avusturalya’da yapmış olduğu konuşmasında insanların kendisine çekidüzen vermesi gerektiğini vurgulamıştır:
“Mahkeme-i Kübra yok mu? Hesap yok mu? Neyle oyalanıyor bu insanlar? İslam’dan başka söz konuşulacak zaman mıdır? Kur’an’dan başka kitaba yapışılacak zaman mıdır? Peygamber Efendimiz’in yolundan başka bir yolda yürünecek zaman mıdır? Nerede o Fatihler Peygamber Efendimiz’in övdüğü erenler, subaşıları? Nerede biz?”[23]
Yapılan her iş bilinçli olarak, Allah’ın rızası dahilinde, dünyevi arzular değil uhrevi hayat gözetilerek yapılmalıdır. Böylece insanları, insanların zulmünden kurtarmak; kulla kulluktan uzak durmak, Allah’a kulluk etmeye yönelmek gerekmektedir [24].
Kitap, Prof. Dr. M. Es’ad Coşan’ın İstanbul’un Fethi ile ilgili yurtiçinde ve yurtdışında yaptığı dört konferasından fetih hadisinin uydurma olduğunu ve fethin sömürge-istila olduğu iddialarına cevap olarak kaleme almıştır. Kimi zaman tüm konuşmaların konusunun aynı olması hasebiyle tekrara düşülmüş gibi gözükse de her birinin farklı bir noktaya
parmak basması konunun ehemmiyetini göstermektedir. Bu kitabı herkesin okuması gerektiği düşünülmüş olup, kaybedilen ya da unutulmuş olan gaza ve cihad ruhunun tekrar kazanılması, gün yüzüne çıkması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Donanımlı olmak lazımdır; çünkü artık mücadeleler sadece topla tüfekle yapılmamaktadır. Bilimsel alanda
gelişmek, yetişmek gerekmektedir. Hem üstün ahlak değerlerine sahip, verilen görevi tam anlamıyla yerine getiren hem de bilimsel, teknolojik alanlarda kendini yetiştirmiş bir Müslüman olarak Allah yolunda cihad edilebileceği yeni yerlerin ve yeni kalplerin fethedilmesi gerekmektedir. Allah fethimizi mübarek eylesin!
Nerede Fatihler, Nerede Biz PDF