H. Betül Yayla [1]
Osman Nuri Çataklı, 1925 yılında Ünye’de doğmuştur. İlk ve ortaokul öğrenimini burada tamamlamıştır. İstanbul Erkek lisesini bitirmiş daha sonra 1949 yılında İTÜ’den mezun olmuştur. 1966 yılında Prof. ünvanını almış 1974-78 yılları
arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü görevini yapmıştır. 2000 yılında Prof. Dr. Mazhar Özman’ın katkılarıyla bu eseri yayımlanmıştır. Eserinde, “Hatırla ki, Rabbin meleklere ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ dedi.”[2] ayettinden yola çıkarak kendi yaşadığı dönemin halifelerinden bahsetmiştir [3].
Hacı Abdullah Hasib Efendi, 1864 yılında Serez’de doğmuştur. Babası Halis oğlu Ali Efendi, Serez külliyesinde öğretmenlik ve muavinlik yapmıştır. Hasib Efendi orta tahsilini Serez’de tamamlamış daha sonra tahsilini İstanbul’da tamamlamıştır. İcazetlerini tamamladıktan sonra Serez’den dönmüş Camii Atik’te görev almıştır. Burada Buhari okutmuş ve birçok hafız yetiştirmiştir. 1924 yılında tekrar İstanbul’a dönüş yapmıştır. Hocası Hasan Hamdi Efendi’nin vefatından sonra Mustafa Feyzi Efendi’ye intisab etmiştir.
Hacı Hasib Efendi yumuşak huylu, uzunca boylu, zayıf nur yüzlü, beyaz sakallı bir zattır. Rumeli şivesiyle konuşmalarında geçen “abe yahu” kelimesiyle hafızalarda iz bırakmıştır. Yumuşaklığının yanı sıra dini hususlarda taviz vermemiştir. Bir gün faiz konusunda birisi kaçamak cevaplar aramak için Hoca Efendi’ye “şöyle olsa, böyle olsa olmaz mı?” diye
sorular yöneltmiştir.
Hasib Efendi “Olur, olur be yahu olur ama, haram olur!” cevabıyla dinde taviz olmadığını dile getirmiştir [4]. Kerametleriyle, takvasıyla, yumuşaklığıyla öne çıkan Hacı Hasib Efendi vefatına kadar hastalıklarında dahil hadis derslerine devam etmiş, 1949 yılında vefat etmiştir.
Hacı Abdülaziz Bekine Hz., İstanbul’da doğmuştur. Babası Mehmet Molla oğlu Haris Efendi, annesi Fatma Hanımdır. Haris Efendi Kazan (Rusya)’lıdır. 1880 yılında İstanbul’a göç etmiş 1895 yılında İstanbul Mercan semtinde oğlu Aziz Efendi dünyaya gelmiştir. Çocukluğundan beri seher vaktinde kalktığını, kuşların “hu-hu” diye zikrettiğini söylemiştir. 1908-1909 yılında o günkü hükümetten dolayı Kazan’a dönmüş, 1918 yılında tekrar İstanbul’a intikal etmiştir. Bu zaman diliminde anne ve babasını kaybetmiştir. İstanbul’a geldiğinde yakın arkadaşı olan Mehmet Zahid Efendi, kendi mürşidi
Gümüşhaneli Ahmet Ziyaüddin Hazretleri’nin halifesi Mustafa Feyzi Efendi’ye yönlendirmiştir. Aziz Efendi 23 yaşında şeyhine intisab etmiş 31 yaşında sulhunu tamamlamıştır. Hoca Efendi senelerce Buhari ve Ramuz El-Hadis kitabını okumuştur. 1982 yılında verdiği meal tarafından tutulan notlar ile Ramuz El-Hadis kitabı iki cilt basılmıştır.
Aziz Efendi imam olarak ilk görevini Beykoz’da daha sonra Aksaray semtinde sırasıyla Yazıcı baba ve Kefevi Camilerinde 1937’de Fatih Zeyrek Çivizade Ümmü Gülsüm Camisinde görev yapmıştır. Hoca efendi geçimini imamlıkla sağlamıştır. Baba varlığından kalan malları dul kardeşlerine dağıtmış sadece imam maaşıyla geçinmiştir. Aziz Efendi görünümüyle de dikkat çekmiştir, bakışlarıyla insanları çekici ve bağlayıcı olmuştur. Zekâsıyla, cömertliğiyle, sorumluluk sahibi olması özellikleriyle öne çıkan Bekine Hazretleri 1952 yılında son Haccından dönerken difteri hastalığına yakalanmış ahirete
göçmüştür. Kabirleri şeyhi Hasib Efendi ile yan yana Edirnekapı Sakız ağacı şehitliğindedir.
Kitap, mürşitlerin kendi yaşantılarından örnekler, kıssalar aktarıldığı için sürükleyicidir. İki Hoca Efendi de pırlanta gibidir. Hasib Efendi’ye Cemal sıfatı tecelli etmiştir Aziz Efendi’ye Celal… İkisinin de hayatları Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in sünnet-i seniyyesi doğrultusunda olmuştur. Kerametleriyle, güzel huylarıyla sadece kendi
ihvanlarına değil tüm insanlığa örnek olmuşlardı.