Merve Can [1]
William L. Cleveland, uzun yıllar Ortadoğu tarihi üzerine çalışmalar yapmış ve bu konuda uzmanlaşmış Amerikalı bir akademisyendir. Onun en önemli çalışması, 2008 yılında yayımlanan “Modern Ortadoğu Tarihi” adlı eseridir. Kitap,
her biri kendi içerisinde farklı bölümlere ayrılmış beş kısımdan oluşur. Eserde anlatılan olaylar, tarih sırasına göre yazılarak kendi içerisinde alt başlıklara ayrılmıştır. Bölüm sonlarına yazılan “sonuç” kısımlarında anlatılanların kısa bir özeti yapılmıştır. Bu da okuyucunun konuları tekrar etmesi ve daha iyi anlamasına vesile olmuştur.
“Modern Ortadoğu Tarihi” adlı eser, Ortadoğu olarak adlandırılan bölgede yer alan ülkeler arasındaki siyasî, kültürel ve ekonomik ilişkileri, geçmişten günümüze çok yönlü, eleştirel bir şekilde sunmaktadır. Yazar, Ortadoğu’yu batıda Mısır’dan doğuda İran’a, kuzeyde Türkiye’den güneyde Arap Yarımadası’na kadar olan bölgeleri içine alacak şekilde sınırlandırır. Ortadoğu’da yaşanan devletlerarası meseleleri, askerî, dinî, kültürel, ekonomik, siyasî olmak üzere pek çok yönden ele alarak detaylı bir
şekilde inceler.
Ortadoğu, geçmişten günümüze dünya devletleri için önemli bir coğrafya olmuştur. Yazar, eserinde Ortadoğu’nun sahip olduğu belli başlı özellikleri anlatarak bölgede egemenlik kurmak isteyen güçlerin tarihte yaptıklarına değinir. Her şeyden önce Ortadoğu, ülkeler için bir tampon bölge durumunda olup ekonomik, kültürel, siyasî vb. konularda ülkeler arası bir aktarım bölgesidir. Bunun yanı sıra stratejik konumundan dolayı Ortadoğu, büyük devletlerin her zaman sahip olmak istediği ve bunun için mücadele ettiği bir yerdir.
Yazarın kaleme aldığı Ortadoğu, dünyanın en önemli deniz ticaret yollarına sahip bir bölgedir. İstanbul ve Çanakkale boğazları- Süveyş Kanalı- Aden ve Hürmüz Geçişleri Cebeli Tarık Boğazı bu bölgede yer alır. Cleveland, Ortadoğu’nun sahip olduğu bu zenginliklerden dolayı bölgede, sadece dış güçler ile mücadele yaşanmadığını aynı zamanda Ortadoğu devletlerinin de kendi içlerinde çözüme kavuşamayan bazı sorunları olduğunu vurgular. Yazarın vermiş olduğu bilgilere dayanarak Ortadoğu’yu anlama noktasında şu alt başlıklar okurlara yardımcı olabilir.
Yazar, kitabına İslamiyet’in ortaya çıkışı, gelişmesi, yayılması ile ilgili olayları anlatarak başlar. Hz. Muhammed’in önderliğinde başlayan ve gelişen İslâm dini, Peygamberin vefatından sonra da yayılmaya devam ederek Arap yarımadası dışındaki topraklara da taşınır. Hem İslâm dininin önemli merkezlerinden sayılan hem de Ortadoğu içerisinde yer alan Şam, Bağdat gibi pek çok yere İslamiyet ulaşır. Bu nedenle yazar, İslâm dinini anlayabilmek için öncelikle Ortadoğu’yu anlamak gerektiğine inanır. Cleveland, eserinde İslamiyet’in daha iyi anlaşılması hususunda yardımcı olması için cihat, sünnet, şeriat, tasavvuf gibi pek çok kavramın anlamına da açıklık getirir.
Ortadoğu’da yaşanan çatışmaların birçoğunun temelinde mezhepsel farklılıklar yatmaktadır. Bu durum pek çok ülkeyi
etkilemektedir. Cleveland, eserinde yaşanan mezhepsel olayları geniş bir çerçevede ele alır. Bu olayların en şiddetlisi ve dünya kamuoyunda en çok konuşulanı Sünni-Şii çatışmasıdır. İran ile Suudi Arabistan arasında yaşanan ve büyük bir gerilime sebep olan olaylar 20. yüzyıla kadar devam eder, 1979’da İran’daki İslâm Devrimi ile durdurulur. 1980 yılında başlayan İran-Irak savaşı da yine Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkileri geren bir faktör olur. 1980-1988 arasında süren bu savaş sırasında topraklarında önemli ölçüde Şii nüfusunun bulunduğu Suudi Arabistan ve Kuveyt, İran karşısında Irak’a destek sağlar.
Yazar, Sünni-Şii çatışmalarının tarihini Hz. Ali dönemine kadar götürür. Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra Hz. Ali halife seçilir, ancak Emevîler bu durumu kabul etmeyerek Muaviye önderliğinde Hz. Ali’ye karşı bir iktidar mücadelesine
girişirler. Bu mücadelede on binlerce insanın ölümüne yol açan Cemal ve Sıffin savaşları yaşanır. Hz. Ali’nin şehit edilmesinin ardından Kerbelâ’da Hz. Hüseyin de şehit edilir. Bu olay Şiiliğin mezhepleşmesinde dönüm noktasıdır. Çünkü bu zamana kadar İslâm dünyasında yaşayan Müslümanlar “Hariciler”[2] dışında ne Sünni ne de Şii idiler. Yalnızca Müslümandılar. Cleveland, geçmişte yaşanan bu mezhep çatışmalarının Ortadoğu’nun pek çok bölgesinde hâlâ devam etmekte olduğuna ve yaşanan iç karışıklıkların bir kısmının bu çatışmalardan kaynaklandığına dikkat çeker.
William L. Cleveland, Ortadoğu’daki ilk tarihsel gelişmeleri Irak’taki şehir devletlerine dayandırır (MÖ 3500). Yazılı alfabe,
tarım, silah teknolojisi, ulaşım ve iletişimdeki büyük gelişmeler, gelecek yüzyıllardaki büyük İmparatorlukların oluşmasına zemin hazırlar. Nil Vadisi etrafında gelişen Mısır Uygarlığı’ndan, Büyük İskender’in fetihlerine, Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasından, Bizans İmparatorluğu’nun kurulmasına kadar yaşanan pek çok olay Ortadoğu tarihine etki eder. İslamiyet böyle bir ortamdaki din ve kültürlerle etkileşim içerisinde gelişir. Ayrıca Hristiyanlık, Musevilik ve Zerdüştlük de İslamiyet’le birlikte bu döneme tesir eden dinlerdendir.
Yazar, İslâm dünyasındaki en önemli gelişmeyi 11. ve 15. yüzyıllar arasında Türklerin İslamiyet’i kabul etmesiyle başlatır. 13. yüzyılda Osmanlı Devleti, Türk gelenekleri ve İslâm inancını birleştirerek hızla büyür. Cleveland, Osmanlı Devleti’nin uzun yıllar boyunca fethettiği topraklarda başarılı olmasının bir sırrı olduğuna değinir. Bunu da şöyle açıklar: “Zira Osmanlı Devleti, fethettikleri topraklardaki halkların yerel gelenek ve göreneklerine karışmamış ve onları zorla İslâm dinine döndürmek için de büyük bir çaba içerisine girmemiştir. Farklı olanlara yönelik “hoşgörü”, Osmanlı’nın
başarısındaki anahtar kelimedir.” [3]
İncelenen eserde, 1940’lardan sonraki dönem, Ortadoğu’da bir değişim dönemi olarak adlandırılır. İsrail’in kurulmasıyla birlikte yüz binlerce Filistinli evlerini terk eder. Bu dönemde bazı Arap devletleri bağımsızlıklarını elde eder, ABD ve Rusya dünya güçleri olarak ortaya çıkar.
Cleveland, eserinde Ortadoğu ülkeleri için en büyük güç ve gelir kaynaklarından biri olan petrol konusuna da yer verir. Petrol, Ortadoğu ülkelerinin hem kendi içlerindeki çatışmalarının hem de dış güçler ile yaşadıkları siyasal ve ekonomik savaşların ana sebeplerinden biridir. Ortadoğu, petrol ve gaz açısından çok zengindir ve bu zenginlik özellikle belli bölgelerde yoğunlaşmıştır. Dünya petrol ve doğal gaz rezervlerinin yarısından fazlası Umman Körfezi ile Basra Körfezi arasındaki Hürmüz Boğazı’nda yer alır. Bu boğaz, 1980 ile 1988 arasında süren İran-Irak Savaşının ve 1991 yılındaki Körfez Savaşının en önemli sebeplerindendir. İran ile Batılı ülkeler arasındaki kavganın da en büyük sebebi budur.
Hürmüz Boğazı kadar öneme sahip olan diğer bir boğaz da Babül Mendep Boğazı’dır. Bu boğazın Arap yarımadasında Yemen bulunur. Son yıllarda Yemen’de kopan fırtınaların ekonomik barınağı Babül Mendep’tir. Yemen’de İran destekli Arapların bu boğazda ilerlemeleri, Suudi Arabistan olmak üzere bazı Arap devletleri tarafından durdurulur. Bu da Ortadoğu’da Arap devletleri arasındaki sürtüşmenin daha da alevlenmesine sebep olur.
Yazarın verdiği bilgiler ışığında görülüyor ki, iki savaş arası dönemde (I. ve II. Dünya Savaşları) Türkiye, Yemen, Suudi Arabistan, İran gibi Ortadoğu’daki bazı devletler bağımsızlıklarına kavuşur. Arap topraklarında İngiliz ve Fransız hâkimiyeti de devam eder. Bu dönemde Mısır, Irak ve Ürdün’de çeşitli örgütsel faaliyetler yaşanır. Yahudiler, Filistin topraklarında tarıma başlar ve o toprakları zamanla Filistinlilerden alırlar. Bu durum Filistin halkı üzerinde yıkıcı bir
etki yaratır. Topraklarını kaybeden Filistin halkı, memleketlerini de terk etmek zorunda kalır. Böylece Filistin’de Arap nüfus azalırken Yahudi nüfus artmaya başlar. Filistin’in İsrail karşısındaki bağımsızlık mücadeleleri günümüze kadar devam eder. Bu mücadelelerden en çok yankı uyandıranların başında 1967’deki İsrail Savaşı gelir. İsrail, bu savaşta Mısır, Suriye ve Ürdün’ü yenilgiye uğratır. Cleveland’a göre bu savaş, Ortadoğu tarihinde bir dönüm noktası olur. İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’yi sürekli işgal altında tutması, Filistin’de milliyetçi örgütlerin kurulmasına neden olur.
Bu örgütlerin faaliyetleri bölge politikalarına farklı bir boyut getirir. Yazar, İsrail ve Filistin olaylarında etkili olan üçüncü bir ülke olarak Ürdün’e yer verir. Tarihte “Kara Eylül” adı verilen olayda Ürdün ordusu, ülkesinde bulunan Filistinlilere saldırarak üç binden fazla Filistinlinin ölümüne sebep olur. Cleveland, eserinde bu olayı anlatırken Filistinlilerin istenmedikleri tek ülkenin İsrail olmadığına vurgu yapar.
Yazarın dikkat çektiği önemli bir nokta da Ortadoğu toplumlarının birden çok etnik gruba sahip olmasıdır. Bu
özelliğinden dolayı Ortadoğu, toplumsal, ekonomik, kültürel, siyasî açıdan incelenmelidir. Yazar, bu konuyla ilgili Arap Baharı olarak adlandırılan olayı örnek gösterir. Arap halkının demokrasi ve özgürlük talepleri üzerine başlattıkları bu
olaylar, Arap dünyasındaki en büyük değişim olarak görülür. Arap Baharı, Irak, Suudi Arabistan, Lübnan, Suriye, Libya, Fas gibi pek çok Ortadoğu ülkesinde yaşanır. Olaylar silahlı, mitingli, protestolu çatışmalardır. Arap baharı sırasında Ortadoğu ülkelerinin birçoğunda halk ayaklanmaları meydana gelir. Yemen’in başkenti Sana’da halk sokağa çıkarak çeşitli reformlar talep eder. Bunun yanı sıra Suriye’de yaşanan iç savaş, Suriye sınırlarını aşarak bir kısım küresel sorunlara yol açar. Yazara göre tüm bu yaşananlar, Ortadoğu’daki devletlerin, Soğuk Savaş dönemindekine benzer bir
kutuplaşma içine girmesine sebep olur. Pek çok tarihi olaya şahitlik eden Ortadoğu’da, özellikle 1979 İran Devrimi, 1980-1988 arasında yaşanan İran-Irak Savaşı, Körfez Savaşları, 2003 yılındaki Irak’ın işgali gibi olayların yaşanması, dünya kamuoyunun sürekli olarak bölgeye odaklanmasına sebep olur.
Cleveland’ın, eserin sonsöz kısmında yer verdiği birtakım olaylar da Ortadoğu’yu anlamada bize yol gösterici olmaktadır. Bunların başında 11 Eylül saldırıları gelir. Yazar, bu saldırıların sebeplerini tek bir kaynağa indirgemez. O dönemde Batı ve özellikle Amerikan kültürünün Müslümanlar arasında yayılması İslâm dünyasını huzursuz eder. Bunun sonucu olarak hem Müslümanların çoğunun içinde bulunduğu sefalet ve umutsuzluk hem de Arap kentlerinde ve İslâm dünyasında yapılmak istenilen Batılı müdahaleler, Müslümanlar arasında çeşitli ayrışmalara sebep olur. 11 Eylül saldırıları kadar ses getiren diğer bir olay da Amerika’nın Irak’ı işgalidir. Yazar, bu olaya da eserinde yer verir. 2003’te Amerika’nın Irak’a girmesi tarihte bir dönüm noktası sayılabilir. ABD, siyasal ve ekonomik yönden egemenliği altına aldığı Irak’ta derin tahribatlara yol açar. Bu olay yalnızca Irak’ta değil Ortadoğu’nun pek çok bölgesinde küresel anlamda sıkıntıların yaşanmasına sebebiyet verir.
Sanayileşme ile birlikte Ortadoğu’da önce İngiltere ardından da 1945 sonrası dönemde ABD ve Sovyetler birliği söz sahibi olur. Yazar, bu dış güçlerin bölgeye doğrudan müdahale etmediğine, onların Ortadoğu’daki güç odaklarını kullanmayı tercih ettiklerine açıklık getirir. Cleveland, Soğuk Savaş zamanında ABD’nin Ortadoğu üzerinde birtakım
politikalarının olduğunu anlatır. Bunların başında, Sovyet nüfusunun yayılmasını engellemek, enerji rezervlerine ulaşmak, 1948’de kurulan İsrail’in güvenliğini sağlamak gelir. Eserde, ABD’nin Ortadoğu’ya müdahalesinin asıl sebebinin doğalgaz
ve petrol olmadığına vurgu yapılır. ABD, doğalgaz ve petrol rezervleri bakımından zengindir. Onun asıl istediği, Ortadoğu petrolüne muhtaç olan Avrupa’yı, Asya’yı özellikle Çin’i kontrol altına almaktır. ABD’nin Ortadoğu’ya bakış açısının bu yönde olduğunu belirten yazar, ABD’nin asıl amacının tüm rakiplerini kontrol edebilecek bir pozisyon elde etmek olduğunu söyler.
William L. Cleveland, 19. yüzyıldaki olaylara ışık tutarken ekonomik, askerî ve eğitim alanlarında yaşanan yeniliklerden de bahseder. Bu dönemde Mısır ve Osmanlı gibi pek çok Ortadoğu ülkesi askerî anlamda Avrupa’yı örnek alır ve Avrupa tipi eğitim kurumlarını destekler. Ancak buna karşılık İran gibi bazı ülkeler farklı bir yol benimser ve Avrupa tipi kurumlar burada yaygınlaşmaz. 1950’li yıllarda özellikle Mısır, Suriye, Irak siyasal anlamda değişime uğrar. Başa geçen
subaylar, milliyetçilik hareketleriyle adalet ve ekonomik kalkınma adına reform hareketleri başlatır. Yapılan reformlar Ortadoğu ülkelerinin kalkınması açısından önem arz eder.
Yazar, tarihsel olayları dönemlere ayırarak incelediği “Modern Ortadoğu Tarihi” adlı kitabında, Ortadoğu’da yaşanan bazı olayların günümüzde hâlâ önemini koruduğuna vurgu yapar. Bu bağlamda kitap, geçmişten günümüze devam eden ve önem arz eden konuları okura açıklaması ve verdiği örneklerle kafalardaki soru işaretlerini cevaplaması açısından faydalı bir eserdir. Ülkeler arasındaki çıkar çatışmaları, yaşanan anlaşmazlıklar, iç çatışmalar ve buna bağlı gelişen terör ve dış güçlerin müdahaleleri gibi birçok neden yüzünden Ortadoğu, günümüzde de çok konuşulan bölgelerin başında gelmektedir. Yazar, eserinde, Türkiye, Irak, Suriye başta olmak üzere bazı ülkelerin bu bölgedeki siyasî ve ekonomik
amaçlarına, bu hususta yaptıkları çalışmalara ve devletlerarası ilişkilere yer vermiştir. Diğer taraftan Ortadoğu üzerinde kendilerine fayda sağlamak isteyen Rusya, ABD, İsrail gibi pek çok ülkenin bölgede yaptıkları siyasal ve örgütsel faaliyetlere dâir açıklayıcı değerlendirmeler yapar. Tüm bunlar Ortadoğu tarihine tutulan bir ışık niteliğindedir. Eser, Ortadoğu hakkında yazılan pek çok kitabın birleştirilmiş hali gibidir. Ayrıca kitabın sonunda bulunan kaynakça oldukça zengindir. Kitapta yazar, olayların anlatımından sonra olumlu-olumsuz kendi eleştirilerine ve yorumlarına da yer verir. Eserin bazı bölümlerinde tarihi olaylarla ilgili fazla ayrıntılara yer verilmesi okurun sıkılmasına sebep olabilir.
Cleveland kaleme aldığı eserde, medeniyetin başladığı ve medeniyetle birlikte birçok gelişmenin yaşandığı Ortadoğu’nun politik, dinî, askerî, kültürel ve sosyolojik geçmişini gözler önüne serer. Kitap, günümüzde de Ortadoğu’da yaşanan bazı
olayların (Filistin meselesi, petrol sorunu, Sünni-Şii çatışması gibi) daha iyi anlaşılıp değerlendirilmesine yardımcı olması bakımından kıymetli bir eserdir. Ayrıca yazarın Ortadoğu’da yaşanan olayları tarih sırasına göre aktarması, okurun olaylar arasında bağlantı kurup devletlerarası ilişkileri daha iyi anlamasına imkân verir. Kitap, günümüzde Ortadoğu’da yaşanan (İsrail-Filistin-İran-Irak-Suriye-Lübnan-Suudi Arabistan-Mısır-Yemen) meselelerinin de anlaşılması hususunda başucu niteliğinde bir eserdir.
Geçmişten Günümüze Ortadoğu’yu Anlamak PDF