Ayşe Öztoklu [1]
El-Kindî olarak da bilinen ve tam adı Ebu Yusuf Ya’kub b. İshak olan elKindî’nin hayatı hakkında kaynaklardaki bilgi azdır. Soylu bir ailenin çocuğu olarak muhtemelen 185/796’da Kûfe’de doğmuştur. Tahsiline Basra’da başlayan Kindî dönemin önemli şehirlerinden biri olan Bağdat’ta eğitimini tamamlamıştır. Halife Me’mûn döneminde (813-833), tercüme faaliyetlerinde yapılan tercümeleri, dil, üslup ve terminoloji açısından kontrol edip çalışmalara katkıda bulunmuştur.
Kindî’ye Me’mûn tarafından gösterilen yakın ilgi Mu’tasım (833-842) ve
Vâsık (842-847) tarafından da devam etmiştir. Mütevekkil’in hilafeti (847-861) sırasında gözden düşmüş ve kesin olmamakla birlikte 252/866’da vefat etmiştir [2]. Kindî, birkaç âlimin eleştirisi dışında çoğu kaynaklarda büyük bir fikir ve bilim adamı olarak nitelenmiştir. Eserlerinin içeriğinden onun felsefe, psikoloji, mantık, ahlak, tıp, geometri, astronomi, siyaset ve musiki gibi kendi döneminin hemen bütün alanlarında büyük bir bilgin ve düşünür olduğu anlaşılmaktadır [3].
İbnü’n Nedîm’in, konularına ayırarak verdiği listeye göre Kindî irili ufaklı 241 eser yazmış olup bunlardan en az 6’sı ahlaka dairdir [4]. “Bilindiği kadarıyla İslam dünyasında felsefi bir üslupla yazılmış ilk ahlak kitabı’’, tahlilini yapacağımız Risâle fi’l-Hîle li-defi’l ahzân’dır.
“Def’u’l-ahzân risalesi Müslüman bir düşünür tarafından tamamen felsefi mahiyet ve üslupta yazılmış ilk ahlak kitabı olması bakımından önem arz etmektedir.’’[5]. Üzüntü ve ölüm korkusu problemini İslam dünyasında ilk kez felsefi bir tarzda ele alan ve bu duyguları yenebilmek için hangi psikolojik ve ahlaki tedbirlere başvurulması gerektiğini inceleyen ilk düşünür Kindî’dir ve bu konuların felsefi olarak incelendiği ilk eser Def’u’l-ahzân’dır. Bu yeni durum sonraki İslam düşünürlerini etkilemiş ve onun sayesinde ahlaki eserler içinde üzüntü ve ölüm korkusu konularına ilişkin başlıklar açmak gelenek halini almıştır [6].
Eser isminden de anlaşılabileceği gibi üzüntülü bir ruh halinden nasıl kurtulmalı, hatta üzüntüye nasıl hiç kapılmamalı sorularının cevaplarını vermekte ve bu cevapları örneklerle açıklamaya çalışmaktadır. Kitaba üzüntüyü ve sebeplerini anlatarak başlayan Kindî, üzüntüyü şu şekilde tanımlar: ”Sevilen şeylerin elden gitmesinden ya da amaçlanan şeylerin
gerçekleşmemesinden doğan psişik (nefsanî) bir acıdır.” Bu şekilde hem üzüntüyü açıklar hem de tanımın içinde sebeplerini de vermiş olur. Ona göre üzüntünün başlıca sebepleri, insanın, yok olduğunda üzüleceği maddi varlıklara fazla değer vermesi ve gerçekleşmesi zor veya imkânsız olan şeylere umut bağlayarak onları istemesidir.
Fiziksel olarak acı çektiğimizde hemen bunun sebeplerini araştırmaya başlar ve en kısa sürede bu acıdan kurtulmaya çalışırız. Her ne kadar bedenimiz bizim için önemli olsa da bizi biz yapan şeyin ruhumuz olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Kindî üzüntüyü nefsanî bir acı olarak görür. Dolayısıyla üzüntü nefsanî bir hastalıktır ve bedenimizde duyduğumuz fiziksel acıdan nasıl hızlıca kurtulmak istiyorsak, bizim için daha fazla önemli olan ruhumuzun acısını
da bir an önce dindirmemiz gerekir. Kitapta da söylendiği gibi “Bedenlerimiz, ruhlarımızın, fiillerini gerçekleştirmede kullandıkları araçlardır.’’[7] Bu ifadesiyle Kindî kişiliklerimizi düzeltmeye çalışmamızın diğer cismânî şeylerden önemli olduğuna ve araç olanı amaç haline getirmememiz gerektiğine vurgu yapar.
“Üzüntü ya bizim yaptığımız ya da başkasının yaptığı bir sebepten doğmaktadır.’’[8]. Eğer hüzün bizim yaptığımız fiiller sonucunda ortaya çıkıyorsa bunları yapmamak bizim elimizdedir. Şayet başkasının fiilleri sonucunda bu durum oluşuyorsa eğer bu durumu engellemek bizim elimizde ise bunu engellemek fakat engelleyecek gücümüz de yoksa olay
gerçekleşmeden olacaklar için üzülmemek gerekir. Kindî bu durumu belirttikten sonra üzüntüden nasıl kurtulacağımız ve üzüntüye neden kapılmamamız gerektiğini madde madde açıklar. Önceki sıkıntılarımızı düşünüp bunu nasıl atlattığımızı hatırlamamızı ve başkalarının başına gelen musibetlere bakıp, onların bulduğu teselliden bizim de teselli bulabileceğimizi söyler. Ayrıca başımıza gelen kötü olayların bizim varoluşumuzun sonucunda zorunlu olarak olduğunu ve bu durumun başımıza hiç gelmemesini istememizin imkânsız bir istek olduğunun altını çizer. Şu an elimizde olan
şeylerin ebediyen bizim olamayacağını ve olmak zorunda olmadığını, sahibi olduğumuz her şeyin Allah tarafından bize verilen birer emanet olduğunu hatırlatır ve bunları kaybetmenin sonucunda üzüldüğümüzde aç gözlü insanlar olacağımızı da belirtir. Ölüm, hayatın bir parçası hatta hayat ölümün bir parçası olduğundan dolayı ölümün kötü bir şey olmadığını ve zaten başımıza geleceğinden dolayı buna üzülmenin anlamsız olduğunu vurgular.
Maddi varlıklarımız hakkında başlarına bir şey geleceğinden korkarak sürekli onlar için endişelenir dururuz. Fakat bunlar elimizde olmadığı vakit artık endişelenmemiz gereken bir durum kalmaz. İşte maddi kayıplarımıza bu şekilde baktığımızda üzüntülerimiz azalacaktır. “Bu durumda kendisinden bir şeyler kaybetmedikçe musibete uğramış olduğumuz maddi menfaatlerin azalmasına yol açan her şey nimettir.’’ [9] Kitapta geçici maddi varlıkların değil sadece kendi varlığı peşinde koşan kimsenin durumu, kralların hizmetçileri üzerindeki hâkimiyetine benzetilir. Zira bu kimse şehvet ve öfkesinin kendisini köleleştirmesine izin vermeyecek, korkulan en büyük düşmanı da yenilgiye uğratacaktır.
Kindî bu kitapta üzüntüyü detaylıca ele almış ve bundan kurtulma yollarını, dinin öğretileri ile irtibatlı bir şekilde anlatmaya çalışmıştır. Verdiği bazı tavsiyeler uygulama noktasında zor olsa da bunları uygulamaya çalışmak bile bir nebze olsun insanın içini rahatlatma noktasında faydalı olabilir. Kindî, kitapta ayrıca alışkanlığa vurgu yapar. Nefsimizi terbiye edip üzüntülü bir ruh halinden çabuk bir şekilde kurtulmaya çalışabilir ve bunu zamanla alışkanlık haline getirebiliriz. Bu durumu alışkanlık haline getirdiğimizde ise uygulamak daha da kolaylaşacaktır.
Yazıda Def’ul-ahzân sayesinde ahlaki eserler içinde üzüntü ve ölüm korkusu konularına ilişkin başlıklar açmak gelenek halini aldığı belirtilmişti. Bunlara Râzi’nin et-Tıbbu’r-ruhâni’si, Belhî’nin Mesâlihu’l-ebdan vel-enfüs’ü, İbn Miskeveyh’in Tehzîbü’l-ahlak’ı, İbn Hazm’ın el-Ahlak ve’s-siyer’i, Râgıb el-Isfahânî’nin ez-Zerîa’sı, Gazzâli’nin İhya ve Mizânü’l-amel’i, Tûsî’nin Ahlakı Nâsırî’si, Kınalızâde’nin Ahlak’ı Alâî’si, Muhyî-i Gülşenî’nin Ahlak-ı Kirâm’ı örnek verilebilir [10]. Benzer konu ve nitelikte bir kitap istenildiği takdirde bu kaynaklara bakılabilir. Çoğu yaş grubuna hitap eden kitap okunduktan sonra her okuyucunun kendine göre öğüt alabileceği niteliktedir.
Üzüntüden Kurtulmak İçin Neler Yapmalıyız? PDF