Esra Bulut [1]
1933 yılında Ergani/ Diyarbakır’da doğan Sezai Karakoç şair, yazar ve mütefekkirdir. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinden mezun olmuştur. Okulu bitirdikten sonra başlayan Maliye Müfettiş Yardımcılığı resmi görevi, 1973 yılında Gelirler Genel Müdürlüğü’nden istifa etmesiyle son bulmuştur. Bu tarihten itibaren resmi görevde bulunmamıştır. Dünya savaşlarında yenilmiş İslam coğrafyalarının, kaybolmuş gençlerin, yitip giden değerlerin kısaca tüm dünya Müslümanlarının yeniden dirilişi için yazıları ve fikirleri ile bu uğurda mücadele etmiştir. Yüce Diriliş Partisi’ni de yine aynı amaç için kurmuştur. “Yıkılmış ve yeniden doğmaya çalışan bir toplumun, bir kültürün, yıkılmış ve yeniden yapılan bir şehrin ve savaşın siyasi, sosyal ve ekonomik yıkıntıları içinden doğrulmaya çalışan bir ailenin ferdi olarak Zülküf Dağı’nın eteğindeki o küçük kasabada dünyaya geldim“diyerek tanımladığı kendi doğumu, aslında onun neden bir diriliş işçisi olduğunu bize açıkça göstermektedir. Yitik Cennet kitabı da bu amaçla ortaya koyduğu eserlerinden biridir. Hazreti Âdem ile insanlığın ve medeniyetin varoluş sancısının başlangıcını; Hazreti Peygamber ile de tamamlanışını anlatmıştır. Müellifin dokuz peygamberi imgeleştirerek anlattığı eseri İsmet Özel’in de değindiği gibi bir nevi peygamberler tarihi tadındadır: “Yirmi ciltlik peygamberler tarihine gerek yok; Yitik Cennet var ya!” (2)
Kitap; “Adem’le Havva’nın Cennette öncesiz sonrasızmışçasına mutlu bir hayatı yaşadıkları zaman gibiydi hayatımız Batı’nın soluğu bize gelmeden önce”(3) cümlesiyle başlamıştır. Müellif bu çarpıcı girişi ile eserin muhteviyatı hakkında okuyucuya ipucu vermektedir.
Yitirilen İslam medeniyet anlayışının yeniden inşasını cevher-i insaniye ile aynı eksenden başlatmıştır. Her insan bir coğrafyaya doğar, o coğrafyanın en yakın tanığıdır. Sezai Karakoç’u anlamak için 1933 yılının Türkiye’sine bakmak gerekiyor, o zamanın siyasi, ekonomik, dini ve kültürel şartlarından bağımsız olarak düşünülemiyorsa, Hazreti Âdem de Cennet’ten bağımsız olarak düşünülemez. Başlangıçta Hazreti Âdem ve cennet bir bütün gibidir, sınırları yoktur. Hazreti Âdem’in sınırlarının farkına varması, Cennet’in ne olduğunu bilmesi fakat bilebilmesi için de önce yitirmesi gerekmektedir. Yitirmenin getirdiği hüsranla tanışması, onu bulmak için telaşlanması ve bulmanın verdiği huzurla dolası lazımdır. Bütün bunların ne manaya geldiğini idrak etmesi için de o yasak meyveyi yiyerek “düşmesi” gerekmiştir. Nitekim öyle de olmuştur. Yazar düşüşü metafizik anlamdan fiziki anlama geçiş olarak görmektedir. Bu durumu insan ile medeniyet arasında çeşitli metaforlar kullanarak anlatmıştır: Modern ve Batı karşıtlığını şeytan ile imgeleştirmiştir. Şeytanla karşılaşıp düşmemiş insan olmadığı gibi başka uygarlıklarla karşılaşıp düşmemiş medeniyetin de görülmediğini vurgulamıştır. Ama önemli olan medeniyetin düşmesi değil, dirilmeyecekmişçesine ölmeden önce, düştüğü yerden ayağa kalkabilmesidir.3 Tıpkı Hazreti Adem’in yaratılması, sonra yüceltilmesi, sonra imtihan için ruhu pişsin ve olgunlaşsın diye madde aslına döndürülmesi ve sonunda da ruh aslına yönelmesi için çaba göstermesi gibidir. (4). Yazar bu ayağa kalkışın gelecekteki diğer medeniyet krizleri için de bir bağışıklık oluşturacağına vurgu yapmaktadır.
Hazreti Âdem toprakla / varoluş imtihanını, Allah’a olan korku ve sevgisi ile geçmiştir. Şimdi de insanlığın suyla/ hayat imtihanı başlamıştır. Karakoç, kendi gücüne güvenen, inkara düşen, haddini aşan insanoğlunun bu kez de tufana karşı olan tutumunu gözler önüne sermiştir.
Hazreti Nuh’un çağrılarına kulak verenler, kendilerini bekleyen tehlikeden kurtulabilecek olanlar geçmişe ve geleceğe hakikat çerçevesinden bakabilenler olacaktır. Çünkü onlar kurtarıcı gemi gibilerdir; inkara ve bataklığa sürüklenenlerin yol göstericisi olmuşlardır. Aynı şey medeniyetler için de geçerlidir. Nerede bir medeniyet batma alarmları vermeye başlamışsa o medeniyetin gerçek sahiplerinin bir araya gelmesi, yazarın deyimiyle ‘diriliş noktası etrafında toplanması’(5) gerekir. Bu toplanışla battı sanılan uygarlık yeniden doğacaktır. Bir medeniyetin sanat, kültür, edebiyat, felsefe ve siyasette aslına dönüşüne dair bir kıpırtı varsa, zaten epey yol alınmış demektir.
“Ha hay! Biz insanlığız. Toprak durağından geçtik, su durağından geçtik, şimdi de ateş durağından geçiyoruz” (6) diyen yazar, insanın fenafillahtan bekabillaha olan yolculuğunun basamaklarını anlatmaktadır. Var olmanın, hayat bulmanın ve hayatta kalmanın sırrını vermektedir insanlığa… Hazreti İbrahim kitapta, döneminin ve tüm zamanların bütün yanlış ideolojilerine başkaldıran bir elçi olarak anlatılmaktadır. Bu başkaldırı aya, güneşe, yıldızlara ve diğer tüm putlaradır. Karakoç bunun amacını; “Yeniden insanı hayvanlığa düşüşten kurtarıp insanlık uygarlığı, mucize uygarlığı kurup, İslam Milleti katına yükseltmek” (7) olarak anlatmaktadır. Çünkü Yüce Allah’ın Tin suresinde buyurduğu gibi insanın şeref ve haysiyetini kazanarak en güzel yaratılmış haline dönmesi gerekmektedir.
Yazar Hazreti İbrahim’in, oğlunu kurban etme imtihanının bir trajedi olarak görülmesinden dem vurmaktadır. Yunan uygarlığının, Oidupus’un, Apollon’un hakikate karşı körlüklerine dikkat çekmektedir. Esasen bu imtihan Hazreti İbrahim için ‘baba’ anlamının, ‘oğul’ anlamının alınyazısına göre değerlendirilmesi ve öz eleştirili bir yaşam öyküsü içindir. Batı uygarlığının sandığı gibi kayıp değil aksine zafer muştusudur. Karakoç’a göre Hazreti İbrahim buradan öyle bir şahlanışla kalkmaktadır ki aynı kalkıştan İslam Milleti yeniden doğmaktadır. Nitekim Hazreti İbrahim daha öncesinde aynı sahneyi, ruhunun arındığı ateşlerden serinliğe çıkarken de yaşamıştır. Tüm bunların yanında Batı uygarlığının idealizm ve realizm ile köhneleşmiş sözde medeniyet anlayışının, İslam Medeniyeti tarafından kurulacak İslam Milleti ile yıkılacağını söylemek su götürmez bir gerçeklik olacaktır.
Yüzyıllar boyunca insanlar önce bir sancak etrafında toplanıp millet olmuştur. Daha sonra diğer milletler karşısında varlığını devam ettirmek için devletleşmişlerdir. Hazreti İbrahim’le kurulan İslam Milleti’nin de varlığını kalıcı hale getirebilmesi için devlet olma zamanı gelmiştir. İnsanı insan önünde eğilmekten, insanı şeytan karşısında eğilmekten, insanı nefsine karşı eğilmekten, insanı putlaşmış ya da putlaştırılmış diğer her şeyin önünde eğilmekten kurtarmak için bu devletin kurulması şarttır. Allah insanı kendisine tapması amacıyla yaratmıştır. Müellif ‘Hakikat Medeniyetinde’ devlet kurmanın elzemliğini, dinin temel direklerinden biri olan namazla özdeşleştirmiştir. Nitekim “Allah önünde olma ruhu, her işte, toplumun bütün yaşayışında, devletin bütün karar ve uygulamalarında, insanların birbirlerine, öbür yaratıklara ve tabiata karşı davranışlarında, namazdaki gibi yansıyacak, namazdaki gibi yayılacak, namazdaki gibi, iç oluş ve dışa vuruşlarda fizikötesi bir anlam kazanacaktır” (8) sözü bu bahsi ne kadar önemsediğini göstermektedir.
Bilindiği üzere her devlet kuruluş, yükseliş ve yıkılış aşamalarından geçer. Ve tabii yasaları, kuralları vardır ki toplumda düzeni sağlamak esastır. Yeni devlete nizamı yerleştirmek için dönemin Firavunlarıyla mücadeleye hazırlıklı olmak gerekmektedir. Bir yerde düşmanın silahıyla silahlanmak kaçınılmazdır. Firavun yasalar koyuyorsa mesela onun karşısında Hazreti Musa’nın on buyruk levhası yerini almalıdır. İnsanlık bu yasalara uyarak “Yitik Cennetine“ yol bulacak, geçilmez sanılan sulardan geçerek kutlu kente varacaktır. Hazreti Süleyman’ın İslam Medeniyet Devleti’ni zirveye taşıdığı zamanlar, güneşin tam tepeye ulaştığı an gibidir. İdeal devlet formuna ulaşılmıştır. Karakoç, bu devlette yaşayan halife insanın kanatlarının yerle gök arasında köprü olduğu benzetmesini yapar. Çünkü Hakikat Medeniyetiyle yerle gök arasında hakimiyet sağlanmıştır artık… Mutlak güç, sahibindedir.
Şimdi ise Hakikat Medeniyeti en büyük sınavlarından birini vermektedir. Tüm bu çilelerle örülmüş devlet içinde dahi insan nefsi yine vazifesini yapmış, haddini aşmış, hakikatle mücadeleye girmiştir. Roma’nın karşısında kendini küçük düşürmüştür. Halbuki Hazreti Yahya, Roma Herod’unun zulümlerine karşı dururken bu uğurda bir baş vermiştir. Roma’ya rağmen şehadetiyle dirilmiştir. Roma’nın Mermer Sarayları bu dirilişle sallanmıştır. Onların içine korku tohumları ekilmiştir. Hazreti İsa işte bu tohumu yeşerme görevini devralacaktır. ‘Baba’ putunun yıkılmasına babasız doğması bile yetecektir.
Karakoç Cennet’in sekiz kapısından geçtikten sonra artık Cennetin ta kendisine, Hazreti Muhammed’e kavuşulduğundan, öze dönüldüğünden bahsetmektedir. Hazreti Adem’den gelen yaratılış sırrının cevabı; Hazreti Nuh’un Kurtuluş Gemisi’nin limanı, Hazreti İbrahim’in kurduğu Millet, Hazreti Yusuf’un hükümranlığı, Hazreti Musa’nın Toplumu, Hazreti Süleyman’ın Devlet-i Aliyyesi, Hazreti Yahya’nın umutsuzluğa umut oluşu ve Hazreti İsa’nın muştusu hep O’nadır, O’nda hayat bulmak içindir. Hazreti Peygamber’e kadar gelen diriliş erleri olduğu gibi O’nun zamanının erleri de vardır, sonrasında da olacaktır. Müellif; “Sanki bütün peygamberler yanında ve beraberindeydi. Ashabından her biri bir peygamberi temsil ediyordu. Hazreti Ebu Bekir Hazreti İbrahim’i, Hazreti Ömer Hazreti Musa’yı, Hazreti Osman Zekeriyya Peygamberi ve Hazreti Ali Hazreti İsa’yı. Ve öbür sahabelerden her biri bir peygamberi. Bunun içindir ki: ‘Benim sahabelerim, Ben-i İsrail Peygamberleri gibidirler’ buyurdu” (9) cümlesiyle sahabe ile peygamberler arasındaki bağlantıya dikkat çekmiştir.
Mona Rosa şairi olarak anılan, şiirde bir üstad sayılan Karakoç, nazım sanatındaki güçlü kalemini nesir sanatına da taşımıştır. Her ne kadar ilk sayfalarda Arapça, Farsça, Latince kelimeler geçiyor olsa da sonrasında daha sade ve yalın bir dil, akıcı bir üslup kullanmıştır. Eserde kullandığı benzetmeler, derin anlam içeriği, metafizik alemle fizik alem arasında kurduğu bağlantı okuyucuyu hayrete düşürmektedir. Kitap için genel olarak edebiyat ile felsefenin muazzam sentezi denilebilir. Karakoç’un her eseri çok kıymetli olmakla beraber özellikle bu kitabı defaten okunacaklar arasındadır. Naçizane bir tavsiye olarak bu eserden önce Peygamberler tarihine bir göz atmak kitaptan daha fazla istifade edilmesini sağlayacaktır.