Ayşegül Cortoğlu [1]
Yazar Süleyman Kaya, İslâm hukuku alanında çalışmalar yapmıştır. Halen İstanbul İlahiyat Fakültesi İslâm Hukuku Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görevine devam etmektedir. Yazar, araştırmacıların Osmanlı Hukukuna bakış açılarının nasıl olması gerektiğine dair “Fıkıh Tarihi Bağlamında Osmanlı Tecrübesini Doğru Anlamak”2 isimli makaleyi kaleme almıştır. Kaya Osmanlı tecrübesini anlamak için öncelikle Osmanlı Hukukunun yani fıkhî tecrübelerin öğrenilmesini, ilk adım olarak görmektedir. Tahlilini yaptığımız bu makalede, yazar, Osmanlı dönemine dair yapılmış çalışmaları inceleyerek kanaatini dile getirmektedir. Bu yazılarda gördüğü hataları ve yazarlarının hangi bakış açısına sahip olduğunu örneklerle açıklamaktadır.
Kaya’nın tespit ettiği hatalar, ilmi gelenek yani tarihi tecrübeyi kullanmamak, ideolojik önyargı ile gericilik söylemi yapmak, ictihad kavramını farklı yorumlamak, Hanefi fıkıhçıların farklı asırlardaki görüşlerini aynı dönemde oluşmuş gibi yeknesak görmek, fıkhın hukukla aynı olan yönlerine odaklanmak ve farklı yönlerini önemsememek, Osmanlı hukukunun
yeterince bilinmediği gibi mer’î hukuku da bilmemek şeklindedir.
Tahlili önce hatalı yazılardaki iddiaların ortak bakış açılarını, sonra da yazarın, araştırmacılara rehber olacak çıkarımları şeklinde iki bölümde değerlendireceğiz.
İslâm Hukuku, Hanefî fıkhının günlük hayattaki tatbiki ve Osmanlı hukukunun pratiğidir. Çünkü, şer’î hukuk ve örfî hukukun birleşimi sayılan Osmanlı hukuku, klasik fıkhın devlet müdahalesi olmadan “şer’î”, Osmanlı padişahlarının emir ve fermanları doğrultusunda şekillenmesiyle “örfî” açıdan birinci elden kaynaklara sahiptir.Bu kaynakların arşiv belgeleri, sakk ve fetva mecmuaları, fıkhî risaleler gibi binlerce çeşidi bulunmaktadır. Yazar, “Osmanlı Hukuku yeni bir şey üretmedi ve fıkıh, hayatın yaşanmasına engel oldu.” iddiasında bulunanların “genellemeci tavır” ile Osmanlı hukukunun gölgesinden bile kaçarak cehaletleri yüzünden hataya düştüklerini belirtmektedir. Çünkü kendi tarihi geçmişiyle barışık olmamak “ideolojik bakış açıları”na zemin hazırlamaya, fıkıhla birlikte “Din geri kalmamıza sebep oldu.” söylemine götürmektedir. Yazar, yenilik arayışları içinde olanların ictihad kavramındaki hatalı yorumlarını açıklamaktadır. “İctihad kavramı”nı doğru anlamak gerektiğine vurgu yapan yazar, ictihadı hakkı ile kavrayamayanları; selefi bir tavırla “Ne varsa en eskide var.” iddiasını savunanlar; sadece naslara dayanarak “Ben de müctehid konumundayım.” iddiasında bulunanlar, “Sünnete gerek yok, Kur’an yeter.” diyerek Peygamberimizi postacı konumuna koyanlar; tarihçilik düşüncesiyle “Her şey tarihte kaldı.” saplantısı içinde yazanlar şeklinde açıklamaktadır. Yazar, ayrıca “orijinalite arayışı” içinde olanların ictihad gibi şerh ve haşiyelerin önemini de kavrayamadıklarını vurgulamaktadır. Aslında, her ilmin bir usulü olduğu gibi, fetva usulü ve fıkıh usulünün de birbirinden farklı ve kendine has özellikleri bulunmaktadır. Yazar, bir diğer konu olarak fetva usulünün, öğrenci-öğretmen pratiğiyle ameli yönüne işaret ederken fıkıh usulünün yazıya aktarılan eserlerle nazariyatını ön planı çıkarmaktadır. Bu özelliği kavrayamayan araştırmacıların hatalarını da şu örnekle açıklamaktadır. Mezhep içi ictihad açısından 16. Yüzyılda Ebussuud Efendi’nin fetvalarında ayetlerin sayısını az bulmak, serbest ictihad metoduyla yazılmış Zekiyyüddin Şaban’ın İslâm Hukuk İlminin Esasları kitabıyla kıyaslanması veya farklı dönemlerde yazılmış eserlerin aynı kategoride görülmesi vb. hatalı bakış açılarıdır. Yine fıkıh usulü ile pozitif hukuku mukayese etmek ve fıkhın donukluğundan dem vurmak, fıkhın ahlak ve ibadet yönünü, pozitif hukuktan farklılığı
olarak dikkate almamak hatalı bir bakış açısının göstergesidir.
Yazar, “Ulemayı dinî nassları kendi menfaatleri doğrultusunda hüküm verecek şekilde kullanıyorlar.” diyerek eleştirenlerin, aslında kendilerini tarif ettiğini açıklamaktadır. Mesela, kadın konusu gibi yoruma müsait konuları seçtiklerini ve çözümünün “Cuma namazı kadınlara da farzdır.” gibi söylemlerle toplumda fitneye yol açtıklarını vurgulamaktadır. Hanefi fıkıh literatürünün hep biteviye olduğunun kabul edilmesi hatası, farklı dönemleri aynı görmek, aynı fetvaların farklı dönemlerde de geçerli olmasını beklemek gibi veya bir konudaki fetvanın tüm Hanefi alimleri tarafından asırlar boyu sabit kalacağı zannını ortaya çıkarmaktadır.
Kaya, makalede araştırmacıları, cehaletten kurtulmak, mer’i hukuku bilmek, Osmanlı hukuku kaynaklarını görmek, ictihad kavramını bilmek ve Osmanlı hukukuna ve ilmine bigâne kalmamak konularında bilinçlendirmektedir.
Yazar, Osmanlı hukukuna dair hatalı yazıların eksik yönlerini ve bakış açılarını gösterirken aynı zamanda yeni araştırmacılara da rehber olmayı amaçlamaktadır. Çünkü, makalede yazarların isimlerini ve çalışmalarını açıkça belirtmektedir. Bu da yeni araştırmacılara hazır okuma listesi sunmak anlamına gelmektedir. Osmanlı kaynaklarını anlamada işlerini kolaylaştıracak, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi maddelerine ve İsam kütüphanesine yönlendirmektedir. Diyanet İslâm Ansiklopedi maddelerinin sonraki asırlara bakış açısıyla yeniden düzenlenmesi için araştırmacılara yeni çalışma konuları da önermektedir. Üstelik yazar, devlet adamları ve yetkililerden de “Osmanlı kaynaklarının el yazması olmasından kaynaklanan kütüphanelerdeki ulaşma zorluğu.” gibi problemlerin çözülmesi konusunda yardım istemektedir. Araştırmacıları kütüphane raflarında tozlanan kitapların bugüne kazandırılarak tarihi zenginliğimizden istifade etmeye davet etmektedir.
Osmanlı hukukuna bakışımız nasıl olmalıdır? sorusuna cevap niteliğindeki bu makale, Osmanlı kaynaklarını görmeden Osmanlıya dair iddialarda bulunmanın hatalı olduğunu gösteriyor. Cehaletin ve önyargıların yanlış bakış açılarına sebep olmasıyla araştırmacıların Osmanlı hukukunu doğru anlama ve yorumlama imkânı bulamadıklarını; tarihi tecrübeyi de ıskaladıklarını vurguluyor.
Yazar, Osmanlı Hukukuna dair yazılarda ideolojik dönemlendirme ve gerileme edebiyatının genellemeci bir tavırla beslendiğini açıklıyor. Bu tavrın ilmi geleneğin günümüze aktarılmasıyla ilgilenmediğini ve elimizdeki birinci elden kıymetli kaynaklara ulaşılabilecekken kullanılmadığını belirtiyor. Kısaca yazar, hatanın ilk sebebini cehalet olarak tespit ediyor.
Yazar, farklı bakış açıları olmasına zemin hazırlayan ictihad konusundaki ayrılıkları da yorumluyor. Hanefi fıkıh literatüründeki benzerlikler yanında farklılıkları da gösteriyor. Fıkhın hukuka indirgenerek sadece ortak yönlerinin dikkate alınmasının ahlaki konuların ihmal edilmesi anlamına geleceğini açıklıyor. Mer’î hukuk isteyenlerin bu hukuku da yeterince bilmediklerini ifade ediyor. Yazar, Osmanlı çalışmalarında araştırma yapacak kişilerin el yazması kaynaklardan istifade edilmesi için Osmanlıca ve Arapçayı bilmenin önemine işaret ediyor. Yazarın bu makalesi, İslâm/Osmanlı hukukunda kendini geliştirmek isteyenlere rehber niteliği taşımaktadır.
Araştırmacıların Osmanlı Hukukuna Bakış Açısı Nasıl Olmalı PDF