Sümeyye Doğan [1]
İngiliz-Amerikan siyasi aktivist Thomas Paine (1737), büyük skandal olan deist duruşunu Akıl Çağı[3] kitabında açıklamıştır. Yazdıklarıyla her zaman tartışmalara yol açan Paine, Tanrı’ya inandığını, aklı ve özgür düşünceyi teşvik edip organize/kurumsallaşmış dinlere karşı çıktığını açıkça belirtmiştir.
1774’te İngiliz Amerikan kolonilerine göç ederek kolonyal Amerika’nın Britanya Krallığı’ndan bağımsızlığını üstlendi ve savundu. Tüm zamanların en çok satan eseri Common Sense’ı (1776) yazarak Amerikan Devrimi’nin başlamasına etkili oldu. Paine, Fransız Devrimi’ne de dahil olmuştur. Paris’e taşınarak 1790’ların çoğunu Fransa’da yaşamıştır. Fransız Devrimi’nin eleştirmenlerine karşı bir savunma olan İnsan Hakları‘nı (1791) yazmıştır. Ancak kaotik siyasi ortam onun aleyhine dönmüş ve 1793’te vatana ihanetle suçlanıp tutuklanarak Paris’te hapsedilmiştir. 1794’te serbest bırakılmadan önce hapishanedeyken Akıl Çağı kitabının ilk bölümünü yayınlamış, ikinci bölümünü 1796 yılında yayınlamıştır.
Paine 8 Haziran 1809’da Amerika’da ölmüştür. Akıl Çağı kitabının üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen şok etkisi devam etmiş ve cenazesine sadece altı kişi katılmıştır. Bugün sayısız seveni ve destekçisi olmasına rağmen itibarı hala tartışmalıdır. Amerika’nın kurucu babalarının biyografi yazarı, tarihçi Harlow Giles Unger, Thomas Paine’in biyografisine de yer vermiştir vermiştir [3]. Kitapta Akıl Çağı’nı genişçe ele alan Unger, ABD’deki okul sistemlerinin, din hakkındaki olumsuz görüşleri nedeniyle Thomas Paine’in eserlerini tanıtmaktan nefret ettiğini belirtmiştir [4].
Akıl Çağı, Paine’in dinin toplumdaki etkisi üzerine yıllarca süren çalışmasının ve düşüncelerinin ürünüdür. Deizmi böylesine açıkça teorize eden ilk kitaplardan biridir. Kiliseyi güce aç ve yozlaşmış olmakla eleştirir. İncil’deki sözleri ve hikayeleri analiz ederek bunların gerçekleşmediği sonucuna varır. İncil peygamberlerinin ilahi mesajcılar değil, sadece hatip ve hikâye anlatıcıları olduğu sonucuna varır. Özünde Paine, Mukaddes Kitabın/Kitapların gökten ilham edilmiş bir gerçek değil, edebiyat olduğunu savunur. Paine’e göre Tanrı, vahiy veya mucizeler yoluyla iletişim kurarak doğa yasalarını ihlal etmez.
Kitabın amacı, deizmi desteklemek ve Hıristiyan teolojisindeki kusurları ortaya çıkarmaktır. Ona göre Hıristiyan inanç sistemi bir tür ateizmdir ve Tanrı’dan çok bir adama inanmayı ifade etmektedir: (Hıristiyanlık) “İnsan ile Yaratıcısı arasına, dünya ile güneş arasına giren ay gibi, ışık geçirmez bir varlık yerleştirir ve böylece dinsel ya da dindışı bir ışık tutulmasına neden olur. Akıl yörüngesinin tümü gölgede kalmıştır.” [5]. Paine’e göre cehalet dönemi Hıristiyanlık sistemiyle başlamıştır. O dönemden önce dünyada çok daha fazla bilgi vardı ama Hıristiyanlık bunu bozmuştur. Bütün bozulmalar vahiy dini olarak adlandırılan sistemin ortaya çıkmasıyla olmuştur. Bu sistemle ortaya çıkan tüm kötülük ve dayatmaları engellemenin en etkili yolu ise yaratılış kitabındaki mesajlardan başkasını kabul etmemek ve yaratılışı Tanrı’nın geçmiş ya da gelecekteki tek doğru ve gerçek kelamı olarak kabul etmektir. Bunun dışında Tanrı kelamı olarak adlandırılan her şey uydurma ve dayatmadır. Her şeyin din adı altında var olması, var olan her şeyin dinsel olduğunu iddia etmek ve evrenin yapısını incelemenin dindışı olması tutarsızlıktır.
Paine, sekiz yaşındayken kilisede Tanrı’nın oğlunun ölümünün kefaretine dair bir vaaz dinler ve duyduklarına isyan ederek şöyle bir sonuca varır “… içinde bir çocuğun aklını karıştıracak bir şeyler bulunan bir dini sistemin gerçek olamayacağına inanıyorum.” [6]. Ona göre din her insanın yerine getirmesi gereken bir ödevse, herkesin anlayıp kavrayacağı düzeyde açık ve gizemli her şeyden bağımsız olması gerekir. Ticaret öğrenir gibi değil, tefekkür yoluyla öğrenilmeli. Kişi gördüğü şeyler üzerinde fikir yürüterek, okuduğu, duyduğu şeylere dayanarak inancını oluşturur ve uygular. Birinci bölümü şöyle kapatır: “Bir noktada dünyadaki tüm ulus ve tüm dinlerin bir araya geleceği kesindir. Tümü tek Tanrı’ya inanacaktır. Zaten anlaşamadıkları konu, bu inanca eklenmiş fazlalıklardır; bu nedenle de evrensel bir din ortaya çıkacaksa, bu yepyeni bir şeye inanmak olarak değil, söz konusu fazlalıklardan kurtulmaya ve insanların ilk inandıkları şeye yönelik olacaktır. Âdem diye biri varsa bir deist olarak yaratılmıştır; yalnız bu arada her insanın istediği dine inanmaya ve istediği gibi ibadet etmeye hakkı olduğunu unutmamalı.”[7].
İkinci bölümde, İncil’e yani Hıristiyanlığın ana metninin geçerliliğine meydan okumuştur. İncil’i yöntemsel ve sistemli olarak inceliyor, tutarsızlıklarının ve tarihsel yanlışlıklarının ayrıntılı analizleriyle devam ediyor. Gelirlerini ve statülerini korumak için “kutsal” yalanlar ve aldatmacalar yayarak yaşayan din adamlarının ve ilahiyatçıların karşısına geçiyor. Bunun ilahi olarak ilham edilmiş bir metin olamayacağı sonucuna vararak laik deist felsefesinin temelini atıyor. Tanrı hakkında geleneksel düşünme biçimlerine aykırı çok fazla analiz içeriyor. Ona göre doğanın kendisi ilahi bir yaratıcının varlığının tek gerçek kanıtıdır ve bu yeterlidir. Tanrı vardır ancak İncil’in Tanrı’nın sözü olmadığını ve yalnızca kusurlu bir insan eseri olduğunu savunuyor ve tüm organize din biçimlerine karşı çıkıyor. Ama İncil’in Tanrı’nın bir yansıması olarak ne kadar zayıf olduğunu göstermek için o kadar örneklere boğuyor ki bir de alaycı üslubu eklenince ilgimi kaybetmeye başladım. Ne kadar bilgilendirici olsa da argümanları hakkında daha fazlasını okumaya, öğrenmeye büyük bir ilginiz yoksa ikinci bölümü atlayabilir veya hızla geçebilirsiniz.
Kitabın tarihsel değer açısından çok önemli olduğuna şüphe yoktur ve kendi zamanında cesaret edebildiği kadar ileri gitmiştir. Deizm argümanları üzerine 18. yüzyıl perspektifini okumak için iyi bir kaynak. Son yüzyıl içindeki İncil araştırmalarının, tarihi, dini eleştirilerin tetikleyicisi olmuş, birçok yeni araştırma ve eski belgeler ortaya çıkarılmıştır. Yazarın kendi döneminden sonra gelişen bütün bu perspektiflerden yoksun olduğu düşünülünce çok daha etkileyici oluyor. Tanrı’nın Tanrı’ya aykırı görünen eylemlerini belirleme konusunda sıkı tespitleri var. Dünya tarihinin bu çağına dair fikirleri ve geleneksel otoriteye meydan okuyan normal sıradan halkın fikirlerini anlamaya yardımcı oluyor. Hıristiyanlık hakkında yazmış olsa da özellikle ilk bölüm günümüz modern dünyası için de geçerlidir. Özellikle deizm ve ortaya çıkma sebepleri hakkında bilgi edinmek isteyen, kilise/din ile devletin ayrılmasını destekleyen herkese tavsiye edebilirim. Yalnız Paine’in günümüze göre İncil’e yönelik eleştirileri biraz eski kalıyor. Bu alanda İncil eleştirisine başka kitap örnekleri olarak, Türkçe çevirisi bulunan Bertrand Russell, Neden Hıristiyan Değilim ve Sam Harris’in İnancın Sonu kitapları da incelenebilir. Ama inançlarının sorgulanmasından hoşlanmayanlar için hoş olmayacaktır. Bu kitap sadece inanca meydan okumakla kalmamış birçok kişinin (Hristiyan’ın) inancının yok olmasına sebep olmuştur. Dileyenler bu kitabın bir zıttı olarak, Hıristiyanlığa gelen eleştirileri toparlamaya çalışarak birçok kişinin inancını sağlamlaştırmasına yardımcı olan 20. yüzyılın en tanınmış yazarlarından Clive Staples Lewis’in Özde Hristiyanlık kitabını inceleyebilir.
Akıl Çağı, özellikle Hristiyanlar ve Amerikalılar için önemli bir kitap. Paine, Sağduyu kitabıyla Amerikan devrimin başlamasına yardımcı olarak, ABD’nin kurucu babalarının üzerindeki otoriter kabul edilmesiyle ayrıca önemlidir. Bu yüzden bu ulusu kuranların, ABD’nin nasıl yönetilmesi gerektiğini şekillendirenlerin görüşlerini ve önlemek istedikleri yönetim türlerini temelden anlamak için önemlidir.
Paine’in kişiliğine ve biyografik bilgilerine bakınca, deist bakış açısı anlaşılabilir. Temsil ettiği siyasetteki devrimci tutumu zorunlu olarak dinde de bir devrime yol açmış gibi. Aydınlanma düşünürleri artıyor, özellikle dini kurumlardaki güç oyuncularının modası geçiyor ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu kendisinin belirleyebileceği bireyin egemen dönemi geliyordu. Ayrıca, İsa Mesih’i tıpkı kendisi gibi “erdemli bir reformcu ve devrimci” olarak göstermiştir… Dini devrimden sonra geçiş yapılacak en makul anlayış organize dinleri reddedip geriye kalan Tanrı inancına sığınmak olacaktır. Paine’in yazdıkları ve yaklaşımları göz önünde bulundurulunca İncil’deki tutarsızlıklar deist felsefesini desteklemek için birebirdi ve Hristiyan teolojisine karşı argümanlar geliştirdikçe deist felsefeyi besliyordu. Kitap boyunca Tanrı’ya ilişkin doğa merkezli deist bir anlayış için sağlam bir dava oluşturmaya çalışıyor. Ama kitabın atıfta bulunduğu zaman dilimi olan Akıl Çağının, Avrupa aydınlanmasının ve tarihsel olayların deist değerlendirmesini daha çok okumayı isterdim. Ayrıca kitaba hâkim olan alaycı tavrı bir süre sonra rahatsız edici olmaya başladı. Bir görüşü savunmak için başka bir yaklaşımı şeytanlaştırmak veya alay konusu etmek kendi görüşünüzü daha etkili hale getirmiyor.
Kitapta daha çok deizmi gerekçelendirmesini beklerken, dinden nefret eden bir adamın kitabına dönüştü ve söyledikleri deizmi kanıtlamak için yeterli gelmedi. Deizm, bir dine inananların bunu kültürel şartlanmalar nedeniyle yapmasını eleştiriyor ama dine karşı apaçık alaycı tavrı ve karşıtlığı da benzer şekilde şartlandırmış olmuyor mu? Argümanlar ne kadar iyi gerekçelendirilmiş ve mantıklı olsa da mutlaka gerçeğe işaret etmez.
Tanrı varsa ve onun hakkındaki yanlışları eledikten sonra bütün olasılıkların sadece deizme çıkması anlattıklarıyla çelişiyor. Kutsal kitaplarda, din hocalarında vb. birçok tutarsızlık olduğu kabul edilse bile geriye kalan tek yol deizm olamaz çünkü herkes kendi aklına ve arzusuna göre hareket etmeliyse sayısız olasılık vardır. Deizm, doğaüstü vahyin ve teolojinin aradan çıktığı yani arabulucuların olmadığı bir Tanrı inancıdır. Bu durumda şöyle bir risk de oluşuyor, insanların gerçekliği kendi arzularına ve psikolojik durumlarına göre değerlendirmesi ve kaçınılmaz olarak otoriterliğe götürme eğilimi, organize dinler kadar tehlikeli olacaktır. Hepsi bir yana, dünyayı yaratan egemen bir Tanrı’nın her şeyi bırakıp bir köşede durması beni ikna etmedi. Tanrı, olmasını istediğimiz şekilde sınırlanamaz.
Hristiyanlığın Ana Metninin Bir İncelemesi PDF