Emine Hüsna Kıyak [1]
Bayram Ali Çetinkaya, 1967 yılında Konya’da doğdu. 1990 yılında Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Yüksek lisansını 1994’te, doktorasını ise 1999’da Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladı. Bu arada 1991-1997 yılları arasında Ankara’da öğretmenlik görevinde bulundu. 1997 yılında Cumhuriyet Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü’ne araştırma görevlisi olarak atandı. 2004 yılında doçent, Aralık 2009 yılında profesör oldu. Evli ve iki çocuk babası olup İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Felsefe Tarihi anabilim dalında öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Yazarın biri İngilizceye çevrilmiş çok sayıda kitabının yanı sıra, ulusal ve uluslararası düzeyde tebliğleri ve çeşitli akademik dergilerde yayımlanan makaleleri bulunmaktadır. [2]
Bayram Ali Çetinkaya, bu kitabında Şems’in hayatından başlamıştır. Ardından Mevlâna ile buluşmalarından ve ayrılmalarına kadar olan süreden bahsetmiştir. Şems, Konya’ya 23 Ekim 1244’de gelmiş ve Mevlana ile buluşmuştur. Şems ile Mevlana’nın ilk karşılaşması farklı şekillerde anlatılır. Bir rivayete göre Mevlâna’ ya sorular soran Şems cevapları alınca bayılır. Mevlâna, Şems’le buluşmalarında tam altı ay birliktelik sergilemiştir. Artık ders vermeyi terk eden Mevlâna, zahiri ilimlerle ilgisini keserek münzevi olarak yaşamıştır. Çünkü o, daima Şems’i arar, onunla görüşür, onunla gezer ve halvette bulunurdu.[3]
Kendilerini çekemeyenlerin tazyik, taciz ve tahriklerine dayanamayan Şems’in Konya’dan ilk ayrılışı Şam’adır. Asıl gidişindeki sebep Mevlana’nın içerisinde parlayan aşk ateşini, ayrılık ateşiyle körüklemektir. Mevlana’nın ısrarlarıyla, Sultan Veled’in ve yanındaki müridlerin refakatinde Şems geri dönmüştür. Mevlâna, umera ve ulemayla beraber Şemsi, karşılamaya çıkmıştır.
Şems’in son gidişinin ise nereye olduğu bilinmemektedir. Herkesin Şems Tebrizi’ye düşman olması işleri çığırından çıkarmıştır. Şems’in aniden kaybolmasının, öldürüldüğü için mi yoksa bulunduğu yeri tamamen terk etmek için mi olduğu hala soru işaretleriyle dolu bir mevzudur.
Eserde sema, müzik ve neyin Mevlana’nın gözünden anlaşılması ve bunlar arasındaki ilişkilere değinilmiştir. Kitap üç bölümden oluşmaktadır, bu da okuyuculara okuma kolaylığı sağlamıştır. Günümüzde Şems ve Mevlana’yla alakalı çok fazla araştırılmadan yazılan kitaplar bulunmasına rağmen Çetinkaya büyük bir titizlikle bu kitabı güvenilir bilgiler doğrultusunda, araştırma yaparak yazmış ve kitabın özünün sağlam oluşmasını sağlamıştır.
Şems kimdir? “Hamdım, piştim, yandım” diyen Mevlana’nın yaşamındaki yeri nedir? Ne zaman karşılaşmışlardır? Karşılaşmalarıyla alakalı hayli bilgi vardır ve hangisi doğrudur? Haklarında çok fazla rivayet olmasına rağmen bir konuda herkes anlaşmıştır ki o da Şems Tebriz’inin Mevlana’nın hayatında, Mevlana’nın da Şems Tebriz’inin hayatında önemli bir yere sahip olduğudur. İkiz ruhlar birbirlerinin aynasıdır. Birbirlerini tamamlar. O ondan üstün, o onun hocası demek de yanlıştır. Böyle söylemek aynaya bakıp bu ben değilim demek kadar anlamsız bir durum ortaya çıkarır. Diğer yandan kitap, günümüzde çok tartışılan belirli sorulara da deliller ışığında cevap vermiştir ki bu da kitabı daha akıcı ve dikkat çekici hale getirmiştir.
Şems ile Mevlana’nın buluşması, yakınlaşması ve nihai aşamada bir olması hem madde hem gönül cihanında ender gerçekleşmiş hadiselerdendir. Bu meseleyi oldukça büyütmemizin ve yüceltmemizin sebebi, evrensel vuslatın sonuçları itibariyledir. Aslında sonuç, birleşmenin, dostluğun ve muhabbetin zirvesidir; kısaca ikiz ruhların ayrı bedende, ama tek bir ruhta kavuşmasıdır.[4]
Şems’in gidişleri Mevlana’nın daha çok yanmasına, pişmesine ve kavrulmasına sebep olmuştur. Mevlâna kaybolan Şems’i kendi ruh ve bedeninde bulmuştur. Şems’in ayrılmasından büyük üzüntü duyan ve tarumar olan Mevlana’nın yazdığı mektuplarda duyguları içten bir şekilde hissedilmektedir.
Birinci Mektup
Ey kalbimizde olan nur! Gel, didinmelerimin ve arzumun sonu, gel.
Hayatımız, senin elinde olduğunu biliyorsun, hayatı kullarına sıkıntılı yapma, Gel.
Ey aşk! Ey Maşuk! Engelleri aş ve inadı bırak da gel. Ey hüthütlerin sahibi olan Süleyman!
Lütfedip de bizi aramak üzere gel. Ruhlar senin kaybolmandan ötürü inleyip feryat etmedeler; miadını doldur da gel.
Ayıpları ört, iyilikleri saç. Cömert olanların âdeti de böyledir, gel. Farsça gel nasıl derler? Biya mı? Ya gel veya bizim davetimize hak ver de gel.
Geleceğin zaman muradımız ne de açılır. Gelmeyeceğin zaman da muradımız, ne de kesat olur; gel.
Ey Arabın kuşadı! Ey İran’ın kubadı! Kalbimi hatıranla fethedersin, gel.
İçim, sana ‘gel’ deyicidir. Ey senin varlığından olacak olan varlık, gel.
Ey benim ayım! Senin için ülkeleri dolaştım. Beni ve ülkeleri çevrelediğin halde, gel.
Sen yaklaşan ve uzaklaşan güneş gibisin. Ey kullara yakın olan, gel.[5]
Sema danstan öte bir kulluktur, yaratıcıya aşkı simgeleyen bir zikirdir. Sema musikisiz düşünülemez. Sema aşkla, şevkle ve heyecanla yapıldığında mana âleminin giriş kapıları açılır. Görünen ve görünmeyen âlemler arasındaki bağdır Sema.
Musikinin coşkusu, Sema’yı aşk ve vecde ulaştırır, gönüllerden kelimelere dökülen zikrullah, kapalı sırlı kapıları açar, akan ilahi feyz coşar, taşar, yanar, yakar; bütün cemallerin bulunduğu yerin manevi burçlarından yükselen görülmez, basamaksız merdivenlerle Semalara yükselen âşık, mekânsızlık âleminin güzelliklerinde kaybolur ve orada Sema’ya devam eder.[6]
Çetinkaya Sema’yı içten bir dille açıklamış ve Mevlâna ile Şems için Sema’nın önemini dile getirebilecek en güzel şekilde ifade etmiştir. Sema madde denizinden çıkıp, vecde gelerek mutlak fanilik içinde, sonsuz âlemin zevkine ulaşmaktır. Sema’da sevgiliye kavuşmanın doyumsuz hayalleri vardır. Bu vuslatın anlatılmaz zevkini tadan âşık, artık zaman ve mekânın fiziksel şartlarına bağlı değildir. İşte bu Allah aşkıyla olan cezbe hali, “ikiz ruhlar” olan Mevlâna ile Şems’i kendi varlıklarından koparmış, görünmeyen âlemin sonsuzluğuna daldırmıştır.[7]
Mevlâna öğretisinde, güzel ses dinlemek âşıkların gıdasıdır. Musiki, karakterimize, huyumuza göre bize tesir eder. Hoş nağmeler iyi karakterli bir insanı ilahi âleme götürebileceği gibi, bedene ait zevklere düşkün kişiyi de cismani zevklere, nefsani arzulara götürür. Ney sevgiliden ayrılmış olanın arkadaşıdır. Üflenilen Huu’lar Hakk’a kavuşmaya engel olan perdeleri yırtar. Hakikatte ney, hak aşığını temsil eder.
Ney, insan-ı kâmili dile getirir, anlatır. İşte Mevlâna, Mesnevi’de böyle bir ney olur. O, kendisini, Çelebi Hüsameddin’in ağzından üflenen ve kendi yarattığı giryan musikiyi döken bir neye benzetir. Sonraları ney, her Mevlevi’nin ruhunu coşturan ve gizlilikleri dile getiren bir sembol haline dönüşmüştür.[8]
Dünyanın neresine gidersek gidelim Mevlana’yı duymayan, tanımayan yoktur. Herkes kendinden bir parça bulmaktadır onda. Bize gerçek ‘insan’ olmayı gösteren Mevlana’nın hayatının, onun ikiz ruhu olan Şems’le birlikte ele alınması elbette büyük sorumluluk gerektirir. Onlar hakkında hiç araştırmadan ileri geri konuşmak en büyük bilgisizliktir. İnsan-ı kâmil olmayı başarmış Mevlana ve Şems’in sözleri her insanı etkilemektedir. Bu noktada eser, okuyucuya mevzubahis iki büyük isim hakkında araştırılarak, düşünülerek yazılmış bir kitapla buluşmanın mutluluğunu yaşatıyor. Mevlana’nın bazı sözleri derinlemesine anlaşılamamasının sebebi ise bana göre Mevlana’nın pişmişliği ile okuyucunun hamlığına dayanmaktadır. Günümüzde Şems ve Mevlâna hakkında tasavvuftan haberi dahi olmayan, onların anlayışlarını anlama tenezzüllünde bulunmayan, kulaktan dolma bilgilerle ithamlarda bulunmak elbette ki en büyük cahilliktir. Bu kitap bize Mevlâna ve Şems arasındaki dostluk bağını samimi üslubuyla ifade etmiş ve musiki, sema gibi tasavvufi konulara çok derine inmeden değinmiştir. Mevlâna ve Şems hakkında gerçek bir araştırma yapılarak yazılan bu kitabı okumak önemli bir kazanımdır.
İkiz Ruhların Yeryüzündeki Gölgeleri PDF
[1] Anadolu Üniversitesi, İlahiyat Açıköğretim Fakültesi, Emhusk5@gmail.com. (Bu yazı Young Academia ve İdeal Bilge Derneği iş birliğinde Ekrem Özdemir yönetiminde “Mevlana İle Aşka Yolculuk Yazarlık Atölyesi” kapsamında üretilmiştir.)
[2] https://avesis.istanbul.edu.tr/cetinkaya
[3] Bayram Ali Çetinkaya, Şems-Mevlâna Dostluğu, s.21
[4] Çetinkaya, Şems-Mevlâna Dostluğu, s.82.
[5] Çetinkaya, Şems-Mevlâna Dostluğu, s.77.
[6] Çetinkaya, Şems-Mevlâna Dostluğu, s.133.
[7] Çetinkaya, Şems-Mevlâna Dostluğu, s.136.
[8] Çetinkaya, Şems-Mevlâna Dostluğu, s.174.