Tuğba Nur Ökten[1]
İlâhiyat profesörü olan Adnan Bülent Baloğlu 16 Nisan 1962, Ankara doğumludur. Eğitim hayatını Ankara Seyranbağları İlkokulu, Ankara 50. Yıl Ortaokulu, Ankara Merkez İmam-Hatip Lisesi, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi mezunu olarak tamamlamıştır. Yüksek lisans çalışmasını 1987’de “Religion and State in Saudi Arabia (Suudi Arabistan’da Din ve Devlet)” konulu teziyle Manchester Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Bölümü’nde; doktorasını da 1991’de “Law and Sales in the Works of Marwazî, Qudûrî and Sarakhsî (Mervezî, Kudûrî ve Serahsî’nin Eserlerinde Alış-Veriş Hukuku)” konulu teziyle aynı bölümde tamamlamıştır. Çalışma hayatına 1980 yılında Ankara’da imam-hatip lisesi öğretmeni olarak başlamış daha sonra 1991’de Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’na uzman olarak girmiştir. 1992’den bu yana ise Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Temel İslâm Bilimleri Kelâm Ana Bilim Dalı’nda öğretim üyesidir.[2]
Eserde konu bütünlüğünü sağlama amacıyla ilk olarak yazar; Müslümanlıkta bir yaratıcı nasıl değerlendirilir, esasları nelerdir, bunların deizm ve ateizm kavramları ile bütünlüğünü ele almaktadır. Ayrıca kitapta, kişinin dini kavramları anlamlandırma yolculuğuna ilk olarak kendinden ve ele aldığı değerlerden başladığı görülür. Bu bağlamda, Allah’a iman etmek, insanın kendi varlığına cevaptır. Pasif, köşesine çekilmiş ve belki de yarattığı varlık alemini unutmuş bir Tanrı figürü İslam’ın Allah tasavvuru ile asla bağdaşmaz. Deistlerin Tanrı tasavvuru ise “deistin Tanrı’sı, savaştırmaz, zevkleri yasaklamaz; kurban kesmeyi değil ağaç dikmeyi, körü körüne inanmayı değil bilmeyi talep eder. Deist böylece kendi Tanrı’sı ile dinlerin Tanrıları arasına kalın bir ayrım çizgisi çekmiş olur.”[3] şeklinde olur.
Eserde, Neoliberalizm kendini “insan eylemini tanzim edici yegâne meşru ilke” kabul eder. Buna göre insanın din adı altında neye inanacağını, neyi nasıl yapacağını düzenler ve nihayette insanı insan yapan şeyleri elinden alacağına dikkat çekilir. Buna karşı Kapitalist mantık ise her değişimin bir dönüşüm, her dönüşümün ise mükemmele doğru bir ilerleme olacağı denklemini dayatır. Yazar asıl amacı “Ulus devletler bugün öncelikli hedeftir. Dört bir koldan başlatılan saldırıların makro hedefi devletleri siyaseten, dinen ve iktisaden zayıflatıp istikrarsızlaştırmak ve bağımlı hale getirmektir. Mikro hedefi ise toplumu kapitalist tüketim ve israfın bağımlısı kılmaktır”[4] şeklinde ifade eder. Bu amaca yönelik olarak aileyi yok etmek, ailesi elinden alınan gençleri bütün aidiyet, kimlik ve değerlerinden soymak kilit öneme sahiptir.
Yazar, “Ben” neslinde: “Ben, her neye inanılırsa inanılsın, bunun çok kişisel olduğunu düşünüyorum. Herkesin kendine göre bir Tanrı fikri var. Tanrı’yı hissetme biçiminizi, dini inançlarınızı ve doğrularınızı kişisel inancınız belirler.”[5] şeklinde ifade bulan “kendi dinini kendin yarat” anlayışına dikkat çeker.
“Deizmin ne olduğunu onu tartışan kitap ve makalelerden anlamaya kalkışırsanız kafamız allak bullak olur.” [6]
Eserde deizmin en yaygın tanımını: “Tanrı inancını savunan ama belli bir dinin ilke, kural ve dogmalarını reddeden; Tanrı’nın evreni yaratıp daha sonra içine yerleştirdiği yasalara göre işlemesi için kendi haline terk ettiğini savunan öğreti”[7] şeklindedir. Deizm kavramını tarihte ilk kullananın ise 1564’te Calvin’in öğrencisi Pierre Viret olduğundan bahsedilir. Deizmi, Tanrı’ya inanma (teizm) ile Tanrı’yı reddetme (ateizm) arasında bir yarı yol kabul eden deistler kendilerine “Hıristiyan hür düşünür” kavramını seçmişlerdir. Onlara göre, insan özgürce tabiatı gözlemlediği ve aklını kullandığı takdirde Tanrı’yı bulabilir. Bir başka tanıma göre, deizm akıl dinidir; deist ise, Kilise’nin rehberliği olmaksızın aklını kullanan kişinin dinde hakikati bulacağına inanan kişidir. Türkiye Deizm Derneği’ne göre deizm, tanımları oldukça nettir: “Deizm, aşkın bir yaratıcının olduğuna kanaat eden, ancak tüm dinlerin insan ürünü olduğunu dile getiren felsefi düşüncedir.”[8]
Yazar bir yol haritası çizmek isterken Avrupa’nın genel manzarasında Kopernik ve Kepler sorgulanamaz olan şeylerin gerçekle ilişkisinin bulunmadığını keşfettikleri zamandan kendilerini rasyonalist aydınlanmanın muhafızları gören İlluminati derneklerine kadar olan kısma değinir. Deizm kavramının gerçek manada filizlenme ve serpilme sürecini 16. yüzyılın ikinci yarısında başlayan, bütün bir Avrupa’nın fikir ve kültür hayatında, din, siyaset ve ekonomi alanlarında köklü değişimlerin habercisi olan bilim devrimi ile başladığını savunur. Ayrıca müellif; inançsızlığın, inkarın, dine ve kutsala sırt dönmenin ‘anormal/ sıradışı’ kabul edildiği çağlardan ‘normal/ sıradan’ görüldüğü bugünlere gelişi Batı’nın seküler modernleşmesinin manidar bir özeti kabul eder.
Eserde modern bilim, her şeyi salt insani olana indirgeyen hümanizme, aklı insanın en önemli melekesi gören rasyonalizme, var olan her şeyi maddeden ibaret sayan materyalizme, dini ve metafiziği insanlığın ilerlemesini engelleyen ilkel inanç ve düşünce tarzları kabul eden pozitivizme yaslandırılmıştır. Buradaki materyalist anlayış, bütün varlığı ve varoluşu maddenin kuralları ile açıklamaya çalışır. Bu maddeciliğin gözünde insan ve madde eşdeğerdedir. Akılcılık gücünü bilimden, bilim ise doğadan almaktadır. Doğalcılık akılcılığın tabii bir sonucudur. Ancak bilimsel soruşturmaya önem veren Ateizm, aklı doğaya önceler. Deizm de aynı patikayı takip eder, ancak kendisini Tanrı’yı ve dini kökten reddeden Ateizm ile Tanrı’yı ve dini benimseyen teizm arasında bir orta yol olarak sunar.
Yazar için deistlerin en görünür amacı, dine ait tüm izleri ve kavramları toplumsal hafızadan silmek, silemediğini işlevsiz kılmaktır. Bu sistemli saldırıların sahipleri birtakım popüler ad ve etiketler altında gelirler: ilerici, hümanist, materyalist, bilimci, deneyci, özgürlükçü, eşitlikçi, bireyci, modern vb. olarak isimlerle anılır.
Eserde “doğal din” kısaca, kaynağı vahiy olmayan din şeklinde ifade bulur. Böylece aklın rehberliğinde tabiatı gözlemleyen birinin Tanrı’nın varlığına ulaşacağını kabul eden bu anlayış vahyin yol göstericiliğine itibar etmez.
Yazar birçok deistin kullandığı bir örnekten bahsi açarak konuyu somutlaştırmak ister: “Rahip Paley saat ile saatçi arasındaki ilişkiden yola çıkar, Tanrı’yı saatçiye, evreni ve dünyayı da saate benzetir. ‘Bir fundalıktan geçerken, varsayalım ki, ayağımı bir taşa çarpıyorum ve o taşın oraya nasıl geldiğini soruyorum. Muhtemelen cevabım, onun orada hep var olduğunu söylemek olacaktır. (…) Fakat varsayalım ki, yerde bir saat buluyorum. Taş cevabında olduğu gibi onun da hep orada olduğunu söylemem mümkün değildir. Taş için verdiğim cevap neden saat içinde bir açıklama sayılmıyor? Birinci durumda geçerli olan cevap neden ikinci durumda geçerli olmuyor? Bunun sebebi, saati inceleyince anlıyoruz ki (taş da bunu göremiyoruz), onun çeşitli parçalarının bir amaç için düzenlemiş ve bir araya getirilmiş olmasıdır. Yani o parçalar bir hareket üretebilsinler diye öyle biçimlendirilmiş ve ayarlanmıştır. (…) Saatin mekanizması incelendiğinde, tabiatıyla bizde uyanacak fikir, saati imal eden bir saat ustasının varlığıdır.”[9]
Buna göre yarattığı evrene işlemesi için gerekli kuralları yerleştiren Tanrı “uzaktaki” köşesine çekilir. Aynı şekilde bir saatçi de imal ettiği saate, işlemesi için gerekli mekanizmayı yerleştirir, onu kurar, duvara asar ve koltuğuna kurulur. Saatçi duvara astığı saatini bir süre sonra nasıl unutursa, Tanrı’nın da yarattığı evreni kendi haline bırakarak onunla ilgilenmeyi terk edeceğine yönelik bir ilişki kurulur.
İngiltere’de deist hareketin lideri olarak Charles Blount, ikinci isim olarak da İrlanda asıllı John Toland kabul edilir.[10] Eserde deizmin sistematik bir bütün olarak ortaya konulması İngiliz deistlerinin işi olarak görülmektedir. Bu bakımdan İngiltere’nin deizmin anavatanı olduğunu ve buradan kıta Avrupa’sına yayıldığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Fransız deizminde başta Montesquieu ve Voltaire olmak üzere Fransız düşünürleri üzerinde İngiliz etkisi büyüktür. Deizm için “aydınlanma” der Slovak felsefeci Oscar Ewald, “temelini İngiltere’ye, derinleşmesini Almanya’ya, söylemini ve itici gücünü Fransa’ya borçludur.”[11] Yazar için Fransız deizminin en renkli siması hiç şüphesiz Voltaire kabul edilmiştir.
Alman deizminde Baloğlu; “Protestan başkaldırının merkezi olan Almanya’da İngiltere ve Fransa’dakine benzer bir güç ve etkiye sahip olmadığını”[12] özellikle vurgular. Britannica Ansiklopedisi Almanya’ya deizmin daha ziyade İngiliz filozof Anthony Shaftesbury’nin eserlerinin tercümeleri yoluyla girdiğini yazar.
Amerikan deizmi ilk olarak “toplumsal fayda sağlayan şeye odaklanır. İkinci olarak, doğal dine vurgu yapar. Üçüncüsü, büyük oranda kozmopolittir yani aristokrat elit bir çevre içinde görülmüştür.”[13] Özellikle bu hareketin yayılışı o dönemde parlayan Paine’in Akıl Çağı isimli serisi hemen her Amerikan köyünde mevcuttur; onun sayesinde deizm sıradan halka da bulaşmış ve onların Hristiyanlık’tan soğumalarına sebep olarak gösterilebilir. Böylece Paine’nin kitabı Amerikan deizminin “İncil” i muamelesi görür.
Şüphecilik olarak da bilinen Agnostisizm akımına göre ise, Tanrı’nın varlığı ne bilinebilir ne de ispatlanabilir. Agnostik deist ise deistin inandığı Tanrı’nın varlığından ya da yokluğundan emin değildir.
Klasik deistler ile modern deistler arasındaki en belirgin farklardan biri ilk deistlerin deizmi bir doğal din kabul etmeleri, modern deistlerin ise deizmin bir din olduğunu reddetmeleridir. Onlara göre deizm, aynı zamanda din karşıtlığıdır. Bugün The World Union of Deists (Dünya Deistler Birliği) adlı oluşum modern deizmin en önemli temsilcisi olarak gözükmektedir. Bu modern deistler, Doğa’nın Tanrı’sına inandıklarını ifade ederler. Onlar için deizm, bir vahiy dini değil, bir Doğa dinidir. Vahiy dinleri buharlaşırken, yerlerini Doğal Din yani deizm almaktadır.
Deizme dair birçok dinde ve bilhassa İslam dini esas alınarak yapılan eleştiriler olsa da bunun kapitalist bir eylem olduğu gerçeğini unutmamak gerekir. İslam’ın bir vahiy dini oluşu, sahip olduğu özellikleri, evrensel değerleri ve ilkeleri bakımından deizmin hedefinde olması gayet doğaldır. Bu gibi eleştirileri ve kıyasları yapan birçok düşünürün yanı sıra Ateist Botton’a göre “modern ateizm, ateist saldırılara rağmen hala ayakta duran inanç sistemlerinin önünde ya saygıyla eğilmeli ya da onları kötülemekten vazgeçmelidir.”
Eserde kapak görseli için seçilen lacivert ve beyaz renkleri ile Latince’de Tanrı anlamına gelen “Deus”un ilk hecesi beyaz ve belirli topluluk isimlerini ifade eden “İzm” kırmızı renkte verilmiştir.
Kitapta tekrar edilen konularda amaç, okuyucunun daha kapsamlı bilgiye ulaşarak meseleyi pekiştirmesi istenmiştir. Ayrıca kullanılan dil gayet sade ve akıcı olup cümleleri her sınıftan insanın anlayabileceği tarzda olması da anlam bütünlüğü sağlamıştır. Bununla birlikte eserde birçok yabancı isimle bir bağlantı kurulmuş ve bu sayede konu en eski tarihlerden günümüze getirilen bir olay örgüsü içinde ele alınmıştır. İsmi birçok alanda zikredilen değerli şahsiyetlere dair hem deizmin gelişim serüvenleri, bu yolda nelerin etkili olduğundan bahsedilmiş hem de okudukları ve yazdıkları eserlerle örnek teşkil etmişlerdir. Bahsi geçen kişilerin çoğunluğunun yabancı olması ve Müslüman yahut Türk isimlerden nadiren söz edilmesi de gelişim sürecinde bize yön göstermiştir. Birçok eserden aktarılan cümlelerin kaynakçalarıyla desteklenmesi de kitaba ayrı bir güven ve geniş bir çalışma alanı sunmaktadır. Eserde konu aktarılırken meselenin yargılamaksızın ele alınması ve düşüncelerin tarafsız aktarılması da okuyucuya hoşgörü açısından katkı sağlar. Kitap genel anlamda bir çalışma ve araştırma yazısı olmakla beraber bilgilendirici bir tarz içerisinde kaleme alınmıştır. Böylece mevzubahis konulara dair bir bilgi edinilmeden belli cümlelerin içinin boş kalacağı hususuna dikkat edilmiştir.
[1] Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sınıf Öğretmenliği Bölümü Mezunu okten700@gmail.com
(Bu yazı Young Academia ve İdeal Bilge Gençlik Spor ve İzcilik Kulübü iş birliğinde Prof. Dr. Hür Mahmut Yücer yönetiminde “Deizm Çalışmaları Yazarlık Atölyesi” kapsamında üretilmiştir.)
[2] https://www.biyografya.com/biyografi/5855 Erişim Tarihi: 19.02.2023
[3] Baloğlu, Son Hurafe Deizm, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınevi, Ankara 2022, s.36.
[4] Baloğlu, a.g.e., s.47.
[5] Baloğlu, a.g.e., s.65.
[6] Prof. Samuel Hefelbower Gring
[7] Baloğlu, a.g.e., s.86.
[8] Baloğlu, a.g.e., s.90.
[9] Baloğlu, a.g.e., s.192.
[10] Baloğlu, a.g.e., s.217.
[11] Baloğlu, a.g.e., s.223.
[12] Baloğlu, a.g.e., s.232.
[13] Baloğlu, a.g.e., s.233.