Gökçe KILIÇ[1]
Tam adı Alâeddin bin Muhammed bin Muhammed olan Alâeddin Attar, Harezmî’den Buhara’ya göç eden bir tüccarın oğludur. Nesebinin, Yesevî şeyhi Seyyid Ata vâsıtasıyla Peygamber Efendimize ulaştığı nakledilmektedir.[2] Orta boylu, güler yüzlü ve esmer renkli olarak tarif edilen Alâeddin bin Muhammed, geçimini aktarlık ile temin ettiği için halk arasında “Alâeddin Attar” lakabıyla anılırdı.[3] Babasının vefatıyla birlikte miras haklarından feragat ederek zühd hayatı tercih eden Attar, Buhara’nın medreselerinde ilim tahsil etmek için inzivaya çekildi. Buhara’da doğup büyüyen Alâeddin Attar’ın şahsiyetinde ve ilmi gelişim sürecinde Buhara kentinin izleri görülmektedir. Mâverâü’n-nehr bölgesinde bulunan Buhara, zaman içinde farklı devletlerin hâkimiyetinde kalmıştır. Bu sebeple Mimari ve kültürel bakımdan zenginliğe sahiptir. Mâverâü’n-nehr‘in çok sayıda şehri, kasabası ve köyü olmasına rağmen bunların en tanınmış olanlarından birisi olarak Buhara kentinin ismi, Mecusi lisanında “öğrenim merkezi” anlamına gelen “Buhar”dan türemiştir. Her çağda Buhara kenti, çeşitli bölgelerden büyük din alimlerinin ve şahsiyetlerin buluştuğu durak olarak bilinmektedir. Öyle ki Müslümanlar tarafından Buhara doğunun “Kubbetü’l-İslâm”ı olarak kabul edilmiş ve onlar arasında konumu itibariyle Bağdat’a benzetilmiştir.[4] Ayrıca Türklerin İslam’a geçişiyle birlikte İslami ilimler de önemli bir merkez haline gelen Buhara şehri birçok tasavvufi ekolünün de geliştiği bir yerdir. Özellikle Alâeddin Attar’ında mensup olduğu Nakşibendi tarikatı burada ortaya çıkmıştır.
Alâeddin Attar’ın 14. Yy.’ da Bahaeddin Nakşîbend hazretleri ile tanışması, Attar’ın tasavvufi hayatının temelini oluşturmuştur. Medrese ’de talebe iken şahsiyetiyle Şah-ı Nakşîbend hazretlerinin ilgisini çekmiş ve damadı olmuştur. Manevi eğitim sürecinde ise Şah-ı Nakşîbend Hazretleri, medrese tahsilini ve zahiri ilimleri ikmal etmiş bulunan Alâeddin Attar’ın gönlündeki “benlik” duygusunu ezmek için onu mahalle aralarında elma satmasını emretmiştir. Şeyhinin verdiği emir gereği Alâeddin Attar, bir tepsi elmayı başına koyarak yalınayak mahalle aralarında elma satmaya başladığında kardeşleri bu durumdan rahatsız olmuş ve ona karşı bir cephe almışlardır. Fakat Alâeddin Attar, tüm bunlara rağmen vazifesini yerine getirerek manevi eğitimini tamamlamıştır. [5]Buna mukabil Şah-ı Nakşîbend hazretleri tarafından kendisine irşad vazifesi verilerek halife tayin edilmiştir. Öyle ki Bahaeddin Nakşîbend hazretleri daha sağlığında müritlerinin büyük bir kısmının eğitimini ona havale etmiş ve hatta bu yüzden: “Alâeddin bizim hayli yükümüzü hafifletti.” buyurmuşlardır.[6] Ayrıca Şah-ı Nakşîbend hazretleri Alâeddin Attar’dan müstakil olarak Muhammed parsa hazretlerine de irşad vazifesi vererek halife tayin etmiştir. Her iki halifesi hakkında da işaretler rivayet olunmakta ise de silsile Alaeddin Attar ile devam etmiştir. Kalan ömründe irşad vazifesi için on halife tayin eden Alâeddin Attar’ın, silsilede yerine geçen en büyük halifesi ise Ya’kub Çerhî’dir. 1399 yılında vefat eden Attar, Buhara’da ki Çiğanyân’a defnedilmiştir. Aleattin Attar’a Bahâeddin Nakşîbend’in sözlerini ve menkıbelerini toplayan “Maḳāmât-ı Bahâʾeddîn Naḳşîbend” adlı bir eser atfedilmektedir.[7] Bu eserde, Nakşibendi tarikatının temel prensiplerine ve tasavvufun temel kavramlarına yer verilmiştir. Hülasa Alâeddin Attar, zahiri ve batini olarak ilmi birikimiyle tasavvufun Nakşibendilik ekolü üzerinden geniş kitlelere ulaşılmasını sağlamıştır. Bu bakımdan Alâeddin Attar’ın ilmi şahsiyetini ve fikirlerini incelediğimizde, Şah-ı Nakşîbend hazretlerinin öğretileri üzerinden tevarüs eden Nakşibendilik ekolünün esaslarını oluşturan bir temel olduğu görülmektedir.
Attar’ın Hocası Bahaddin Nakşîbend (ö. 791/1389), Tasavvuf ekolü olarak Orta Asya’da yeşeren ve adıyla isimlendirilmiş olan “Nakşîbendiyye” tarikatının kurucusu olarak bilinmektedir. Bahaddin Nakşibend hazretleri Buhâra’nın Kasr-ı Hinduvân köyünde doğmuştur. Küçüklüğünde babası ile birlikte nakışçılık yapmasından dolayı Nakşîbend lâkabı ile meşhur olduğu rivayet edilmektedir. Gençliğinde Halil Ata isimli bir Yesevi şeyhinden istifade eden Nakşîbend hazretleri, daha sonra Hâcegan yoluna mensup Emir Külal’e bağlanarak tasavvufi eğitimini tamamlamış ve Buhara’da halkı irşada başlamıştır.[8] Nakşîbend hazretlerinin Vefatından sonra yetiştirdiği talebeler vesilesiyle Buhara ve çevresinde ortaya çıkan Nakşîbendiyye tarikatı, özellikle Türkler arasında çok yaygınlaşmıştır. Silsilesi Hz. Ebu Bekir’e dayanmakta olan Nakşîbendiyye tarikatı, Yusuf Hamedani hz. müşterekliği sebebiyle Yeseviyye tarikatıyla birlikte Orta Asya’ da hızlı bir şekilde yayılmış ve 14. yy’dan günümüze kadar ulaşmıştır.
Nakşîbendiyye Tarikatın ’da Hz. Muhammed’in Hz. Ebubekir’e Sevr mağarasında öğrettiği kalbi olarak ve sessiz yapılan hafi zikir esas alınmaktadır. Bu esasın temelini Abdülhalik Gücdüvanı hazretleri ve Bahaeddin Nakşibend hazretlerinin öğretileriyle birlikte Alâeddin Attar’ın büyük ölçüde sistemleştirdiği 11 düstur oluşturur. Kelimat-ı Kudsiyye olarak adlandırılan 11 düstur ise şunlardır:
Yukarıda zikrettiğimiz Nakşibendiyye ekolünün öğretileri, özellikle Orta Asya ve Hindistan’da, geleneksel İslam kültürünü koruyarak İslam’ın yayılmasına katkıda bulunmuşlardır. Günümüzde ise dünya genelinde birçok ülkede aktif bir şekilde faaliyet göstermektedir.
Buhara’nın Hamisi: Alâeddin Attar Hz. PDF
[1] Tasavvuf bilimi öğretmeni, İnsan Ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih Bölümü Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı; öğrenci, İstanbul üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, gokcenur99.gk@gmail.com
(Bu yazı Young Academia ve İdeal Bilge Derneği işbirliğiyle Dr. Kemal Ramazan Haykıran yönetiminde “Asya’nın Sönmeyen Kandilleri: 13. ve 15. Yüzyıl Sufileri ” kapsamında üretilmiştir.)
[2]Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, İstanbul, Erkam Yayınları,2012, s.324.
[3]Alâeddin Attar, www.nasihatler.com,Erişim Tarihi: 25 Haziran 2007
[4] Hasan Kurt, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2000, cilt: XLI, s.425.
5 Necip Fazıl Kısakürek, (Şeyh Safiyüddin) Reşahat, Büyük Doğu Yayınları,2012,sf.266
6 Hasan Kamil Yılmaz, Altınoluk Dergisi, 1992,Ağustos, Sayı:78, s.33.
7 Hamid Algar, “Alâeddin Attar “,www.islamansiklopedisi.org.tr, Erişim Tarihi 30.05.2023
8 Hamid Algar, “Nakşibendiyye”, TDV İslâm Ansiklopedisi, www.islamansiklopedisi.org.tr, Erişim Tarihi: 30.05.2023
9 Osman Nuri Topbaş, Şah-ı Nakşibend (rahmetullahi aleyh) ,Erkam Yayınları,2020,sf. 40-44