Hayrün Nisa Çelik[ 1]
1945’te Abington Pennsylvania’da doğan Nancy McWilliams, 1967’de Oberlin Kolejinden siyaset bilimi dalında onur derecesiyle mezun olmuştur. Daha sonra Brooklyn College’da psikoloji okumuş ve ardından Rutgers Üniversitesinde psikoloji alanında yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamlamıştır. 1978’de New Jersey’de bağımsız psikolog olarak lisans almış ve aynı zamanda New York’taki Ulusal Psikanaliz Psikoloji Derneğinden mezun olmuştur. Uzmanlık alanları arasında psikanalitik teoriler, bireysel farklılıklar, kişilik, psikolojik teşhis ve tedavi arasındaki ilişki, DSM teşhis konvansiyonlarına alternatifler, feminist teori ile psikanalitik bilginin entegrasyonu ve psikanalitik anlayışın farklı klinik popülasyonların sorunlarına uygulanması yer almaktadır.
McWilliams’ın 1994 yılında yayınlanan “Psikanalitik Tanı” adlı kitabı, psikanalistler ve psikodinamik psikoterapistler tarafından bu teorik çerçeveler dâhilinde hastaların teşhisine ilişkin klasik bir metin olarak değerlendirilmektedir. Otto F. Kernberg tarafından, kişilik ve kişilik bozukluklarına ilişkin psikanalitik anlayış hakkında eğitim vermede “temel bir işleve” hizmet ettiği şeklinde tanımlanmıştır[2]. Eser, Psikodinamik Teşhis El Kitabı’nın aksine, temel olarak kişiliğe ve özellikle kişilik bozukluklarına odaklanır. Kitap, eklektik bir yaklaşım benimserken dokuz farklı (Psikopatik (Antisosyal) Kişilikler, Narsisistik Kişilikler, Şizoid Kişilikler vd.) “karakter organizasyonu tipini” içeren spesifik bir teşhis çerçevesi önermektedir. Ek olarak kitap; nevrotik, borderline ve psikotik işleyiş aralıkları olmak üzere üç bölüme ayrılan gelişimsel organizasyon düzeylerinin bir yelpazesini tanımlar[3].
Bu tahlil yazısı ile, McWilliams’ın “Psikanalitik Tanı: Klinik Süreç İçinde Kişilik Yapısını Anlamak” adlı eserinin Paranoid Kişilikler bölümü tahlil edilecektir. Paranoid kişilik; dürtü, duygulanım, mizaç, savunma ve uyum süreçleri, nesne ilişkileri, kendilik yapıları, bu hastalarda aktarım ve karşı aktarım, bu tanının terapi açısından anlamları ve ayırıcı tanı üzerinden değerlendirilecek ve okuyucuya açık bir dille anlatılmaya çalışılacaktır.
Genel olarak herkesin zihninde paranoid kişileri tanımlayan bazı tipik özellikler bulunur. Kitapta yazar, bu özelliklere mizahtan yoksunluk, büyüklenmecilik ve şüpheciliği örnek olarak göstermektedir. Paranoid kişilerin uğraştıkları meselelere ilişkin, içsel ve harekete geçiren şeylerin görülmesinde içgörü olmamasının engel oluşturabildiği bilinmektedir. McWilliams, bu kişilerin görüşlerinin temelinde yansıtmaların bulunduğunu tespit edebilmenin tanı açısından önem arz ettiğinin altını özellikle çizmektedir.
Eserde paranoid kişiliğin örgütlenmesinin kökeninin, çocuğun içsel ve dışsal olanı net bir şekilde ayırt edebilmesinden önceki bir döneme dayanmakta olduğuna değinilmiştir. Bu dönemde nesnenin ve kendiliğin ayırt edilemeyip birbirine karıştırılması, bu bozukluğun esasını oluşturmaktadır. Paranoid kişi kendilikte yer alan olumsuz nitelikleriyle, bu nitelikleri dış dünyaya yansıtarak başa çıkmaktadır. Yazar, bu şekilde inkâr edilen kendiliğin niteliklerinin, dışsal tehditler olarak algılanarak kendiliğin korunduğundan söz etmektedir. Öte yandan, işlemekte olan yansıtma sürecinin beraberinde bilinçli bir hâlde deneyimlenen megalomanik bir kendilik duygusu da bulunabilmektedir[4].
Paranoid kişilik örgütlenmesi çoğunluk tarafından ağır bir bozukluk olarak tanımlanmaktadır. Ancak kitapta bu bozukluğun, psikotik olma durumu ve normallik arasındaki patolojik süreklilik hattının herhangi bir noktasında gelişebileceğinin altı çizilmiştir. Yine de paranoid hasta grubunda “nispeten daha sağlıklı” kişiler “nispeten daha hasta” kişilerden daha nadir görülmektedir. Nispeten normal düzeyde paranoid karakter gösteren kişilerde politik rollere eğilim gözlenmiştir. Bu eğilimin, paranoid kişilerin kötü veya tehdit edici güçlere karşı koyma eğilimlerini sergilemede daha özgür edinebilecekleri rolleri istemelerinden kaynaklandığı düşünülmektedir[5].
Paranoid kişilerin psikolojik yardımdan genel olarak kaçındıkları bilinmektedir. Bunun temel nedeni dışarıya karşı kolay kolay güvenmemeleridir. Nispeten daha sağlıklı vakalarda bile ciddi sıkıntı yaşamadıkları sürece psikoterapiden kaçındıkları görülmektedir. Yazar terapistlerin, danışanın getirdiği tehlikede olduğuna dair hikâyesinin onun yansıtmalarından kaynaklandığı kanısı ile yaklaşım sergilememesi gerektiğini belirtmektedir. Çünkü bazen bu tehditler gerçektir ve tehlikeye maruz kalmış kişiler de paranoid görünüme sahip olabilmektedir. Ayrıca bazı vakalarda hastaların rahatsız edici niteliklerinin âdeta kendini gerçekleştiren bir kehanet gibi diğerlerinin gerçekten de ona kötü davranmasına yol açtığı görülmüştür. Terapist, tanı amaçlı görüşmelerde bu gibi olgulara dikkat etmeli ve hastanın yardım almasını destekleyen kişilerin danışanın hasta gibi görünmesini isteyebileceği olasılığına karşı temkinli olmalıdır[6]. Bununla birlikte Nancy, algıladıkları doğru çıkan paranoidlerin de varlığına ayrıca dikkat çekmektedir. Ancak bu durumun onların paranoid oldukları gerçeğini değiştirmediğini de savına eklemektedir[7].
Yazar, paranoid kişilerin tehlikenin dışarıda olduğuna dair algılamaları ve yansıtmaları bu kişilerin kendilerinden çok diğerleri için tehlike içermelerine neden olduğunu belirtmektedir. Örnek olarak, paranoidlerin aynı ağırlıkta patoloji gösteren depresif hastalara kıyasla özkıyım oranlarının daha az olduğu söylenebilir. Ancak başka birinin onu öldürme tehlikesinden kurtulmak için kendilerini öldürdükleri vakalar da bulunmaktadır.
Kişilik örgütlenmesi paranoid yapıda olan bireylerin duygulanımları arasında öfke, alınganlık, kin ve başka düşmanca duygularla beraber yoğun korku da bulunmaktadır. Silvan Tomkins’e göre ise paranoid durum korku ve utanç duygularının birleşimini içermekte olan bir durumdur. Ona göre en büyüklenmeci vakalar bile başkalarının onlara zarar verebileceği dehşetini taşımaktadırlar. Ancak bu hasta grubundaki bireylerin kullandıkları inkâr ve yansıtma düzenekleri o denli yoğundur ki kendilikte ulaşılabilecek bir utanç duygusu dahi kalmaz. Yani bu bireyler aslında odaklanmış oldukları dışarının onları utandırmalarına yönelik çabalarına karşı savunmadadırlar. Yazara göre, paranoid bireylerin kendilerinin yerine dışarıya bu kadar odaklı olmaları terapötik çalışmanın önüne set çeken güçlü bir durumdur. Terapötik yardımı engelleyen bir diğer durum ise tahammül edilemeyecek düzeyde yaşantılanan bilinçdışı suçluluk duygularıdır. Kendilikte suçlanmaya neden olacak her parça bu kişiler tarafından, dışarıdan geliyor olarak algılanacak şekilde inkâr edilir ve yansıtılır. Yine McWilliams, paranoid kişilerin, kendilikte yer alan kötülüklerden dolayı terapistin onları cezalandıracağı duygusunu taşıdıklarını öne sürmektedir[8]. Müellif, haset duygularına eğilimi bulunan paranoid kişilikteki bireylerin, bu duygularla yansıtma mekanizmaları ile baş ettiklerine değinmektedir. Kitapta, hezeyan hâlini alabilen alınganlık ve kıskançlığın, paranoidlerin yaşamını önemli derecede etkilediğine yer verilmiştir[9].
Eserde, paranoid kişilerin psikolojisine hâkim olan savunma mekanizması “yansıtma” olarak belirtilmiştir. Bu mekanizma, kişinin ego gücüne ve yaşantıladığı stres düzeyine bağlı olarak psikotik, sınır durum ve nevrotik düzeylerde işleyiş gösterebilmektedir. Psikotik düzeyde yansıtma kullanan paranoid kişiler görüşlerini gerçeğe uygun kılmaya çalışmamaktadır. Sınır durum paranoidlerde ise yansıtmalı özdeşim aktif durumda olduğu için, benliğin reddedilen kısımları aktarıldıkları kişiler üzerinden doyum sağlar hâle getirilir. Bu nedenle de bu yelpazedeki paranoid kişiler yansıtmalarını yansıtmayı yaptıkları kişilerle uyumlu hâle getirmeye çalışmaktadır. Ancak yazara göre, nevrotik düzeyde paranoid kişilerde yansıtmaları gözlemleyebilecek kısım hâlâ işler halde bulunmaktadır. Kendini paranoid olarak tanımlayan kişiler çoğunlukla nevrotik kategoride yer almaktadırlar[10].
Paranoid kişilerin yansıtma mekanizmasını kullanması, beraberinde inkâr ve karşıt-tepki kurma mekanizmalarının da yoğun kullanımını getirmektedir. Yansıtma mekanizması herkesçe kullanılan bir mekanizma olmakla birlikte analitik terapinin de önemli ögelerinden biri olan aktarımın gerçekleşmesini sağlamaktadır. Ancak paranoid kişilerin bu mekanizmayı yoğun kullanmaları, inkâr mekanizmalarının da normal düzeydeki savunmadan çok daha şiddetli bir hâlde işlemesine neden olmaktadır. Eserde Freud’a atıfta bulunan müellif, Freud’un (1911), paranoyanın psikotik yelpazede yer alan boyutuna; karşıt tepki oluşturma ve yansıtmanın bilinçdışı birleşik işleyişi olarak tanımladığı hususuna yer vermiştir [11].
McWilliams kitapta, paranoid kişilerin etiyolojisine dair önemli noktaları ele almıştır. Örneğin, küçüklükte yaşantılanan küçük düşürülmeler, memnuniyetsiz ebeveynlerin eleştirileri ve bu ebeveynlerin verdiği cezalar paranoid kişilerin hikâyesinde sıklıkla karşılaşılan olgulardır. Sınır durum ve psikotik yelpazede yer alan paranoid kişiler, eleştirilere ve alaya maruz kalınan veya çocuğun aile içerisindeki nefretin yansıtılarak günah keçisi konumuna sokulduğu ailelerde yetiştikleri gözlemlenmiştir. Nevrotik yelpazede ve nispeten daha sağlıklı paranoid bireylerin ise çoğunlukla sıcak ve istikrarlı olmasıyla birlikte iğnelemelerin de yaşantılandığı ailelerde büyüdükleri görülmüştür[12]. Yine yazar, bu psikopatolojiye gelişim ortamı sağlayan bir diğer durumun paranoid özellikte olmasa bile birincil bakım verenin başa çıkmakta zorlandığı kaygısı olduğunu açıklamaktadır. Böyle bir ebeveyne maruz kalan çocuklar paranoid olma hâlini ebeveynlerinin ortaya koyduğu davranışlar üzerinden de öğrenebilmektedirler[13].
Kitapta, paranoid kişilerin yaşantıladığı şaşkınlık, çaresizlik ve yabancılaşma duygularının kaynağında kafa karışıklığına sebep olan ebeveyninin bulunabileceğine dair vurgu yapılmıştır. Bazı birincil bakım verenler karşısındakini anlayamamakta ve manipülasyona başvurmaktadır. Bu gibi durumlarda bakım verilen, temel duygularında ve algılamalarında dahi kafa karışıklığı yaşar hâle gelebilmektedir. Örneğin duyguları kabul edilmeyen bir çocuk, bu duyguları inkâr etmeyi öğrenecektir. Paranoid kişilerin yaşamış olduğu bu kafa karışıklığı hâli gelecek ilişkilere de yansıyarak devam edecektir. Yazar eserinde, korkutucu ebeveyne sahip çocukların duygularıyla baş edebilecek yardımı görememesi hâlinde bu durumun paranoyaya zemin hazırladığına yer vermiştir. Müellifin değerlendirmesine göre, ebeveynin korkutucu olma durumu, paranoid bireylerin tehdidi beklemek yerine saldırıya geçmelerinin yolunu da açmaktadır[14]. Yazar, paranoid bireylerin, çocukluklarında sevgi duydukları kişilerin niyetlerine ve güdülerine karşı şüpheye kapılma olasılıkları yüksek olsa da bu kişilere bağlanma ve sadakat sergileme yeteneklerine sahip olduklarını eserde ifade etmektedir. Bu durumun korunabilmiş olması ise terapiyi mümkün kılan önemli etkendir diyen Nancy, paranoid kişilerle çalışırken nelere dikkat edilmeli sorusunun cevabını satır aralarına gizlemiştir[15].
Yazara göre, paranoid kişilerin kendilik imgesinde zıt iki kutup bulunmaktadır. Bir uçta aşağılanmış bir kendilik imgesi diğer uçta ise çok güçlü bir imge yatmaktadır. Bu iki uç arasındaki çatışma paranoid kişilerin dünyasına hâkimdir ancak her iki imge de bir rahatlama sağlayamamaktadır. Aşağılanmışlık imgesi, suistimal edilebileceği düşüncelerine sebep olmakta ve aşırı uçta deneyimlenen korku duygularını ortaya çıkarmaktadır. Bu durumu deneyimleyen paranoid kişiler kendilerini güvende hissedemezler ve sürekli olarak tehlikeleri analiz etmeye çalışırlar. McWilliams, paranoid bireyin çok güçlü imgesinin ise çevresinde olan biten her şeyin bir şekilde kendisiyle ilgili olduğu algısını alevlendirdiği savını taşımaktadır[16]. Buradan yola çıkarak, böyle bir megalomanik algının ise paranoid kişinin algıladığı tehlikelere kendisinin sebebiyet verdiğine yönelik düşünceler geliştirerek bundan kaynaklı suçluluk duygularına sahip olacağı düşüncesini beraberinde getirebileceği iddia edilmektedir[17].
Kitapta, paranoid hastalarda aktarımın, olumsuz nitelikte olduğu, yoğun ve hızlıca geliştiği bilgisi verilmektedir. Bu gruptaki danışanlar, görüşmecinin onun iyiliğine olmayan tutuma sahip olduğunu düşünmektedirler. Bu nedenle genelde terapistler bu kişileri sert, eleştirel ve mizahtan yoksun olarak değerlendirmektedirler. Ayrıca McWillims’a göre, paranoid gruptaki hastaların bir diğer özelliği de paranoid bakışlarıdır. Bu paranoid bakış, gözlerini terapiste sabitlemek adeta gözünü üzerine dikmektir. Paranoidlerin bu tutumu görüşmecilerin genel savunma hâline bürünmesine neden olmaktadır. Terapistin karşı-aktarımı, hastanın düşmanca tutumu karşısında düşmanca bir nitelik kazanabilmektedir veya terapistin bu duyguların uzaklaştırıcı bir savunma olduğuna yönelik kaygı geliştirmesine sebep olabilmektedir. Diğer taraftan, nispeten daha az karşılaşılan bir durum olsa da terapistin kurtarıcı olarak görüldüğü olgularda, terapistin geliştirdiği karşı aktarım sadistik bir özelliğe de bürünebilmektedir[18].
Paranoid hastaların şüpheci ve çoğu zaman eleştirel tutumlarının, terapisti karşı aktarım noktasında zor duruma sokması ve bu durumun oldukça yorucu olması, terapistte hastayı düzgün düşünmeye sevk etme eğilimine yol açabilmektedir. Ancak yazara göre, güvenceye ihtiyacı varmış gibi görünen hastanın bu ihtiyacı karşılandığında, ters teperek terapistin de kendisine kurulan tehdite ortak olduğu gibi düşüncelerin oluşmasına neden olabilmektedir. Bu yaklaşım, hastaya ulaşmanın bu denli güç olmasının analist için yorucu bir durum olduğunu belirtmekte ve kolayca ulaşabileceği bir yolun olmamasının da hastayla kurulan ilişkide en moral bozucu durummuş gibi göründüğünün altını çizmektedir[19].
Paranoid bireylerle çalışmada terapötik ittifakın yerinin önemi otoritelerce kabul görmektedir. Ancak paranoid hastaların dışarıdan birine güvenmede yaşadığı zorluk bu ittifakın kurulmasına engel teşkil etmektedir. Yazar yine de danışanın, en azından terapistin kötü niyetli olmadığı olasılığını kabul etmesi gerektiğini ifade etmiştir. Terapistin bu gruptaki hastalara karşı sabırlı ve dayanıklı olması son derece önemlidir. Nancy çözüm olarak hastanın düşmancıl duygularının kabulünü ve bu duyguların terapide beklenen düzeyde olduğunun hastaya aktarılmasını bu kişilerin güvenli hissetmesinde ve rahatlamasında işe yaracağı görüşünü taşımaktadır17.
Eserde, paranoid gruba yönelik yaklaşımın standart yaklaşımdan farklı olması gerektiği vurgulanmaktadır. Yine de uygulanacak yaklaşımın standart yaklaşımla; hastayı derinlemesine anlama, bilinçdışı kendilik ögelerini bilinçli hâle getirme ve bireyin kendini olabilecek en bütün anlamda kabullenmesi gibi ortak hedefleri bulunmaktadır. Ancak yazar, paranoid kişilere yönelik yaklaşım sergileyecek olan terapistin bu hedeflerini farklı yollarla gerçekleştirmesi gerektiğini ifade etmektedir. Çünkü bu grup hastalarda “yüzeyden derine yorumlama” ve “direnci içerikten önce yorumlama” gibi ilkelerin ve dil sürçmelerine dikkat çekmek gibi geleneksel yöntemlerin uygulanması faydasızdır ve de geri tepebilmektedir. Bunun nedeni hastanın ilk duygularının köklü değişime uğramış olmasıdır. Ayrıca hastanın savunmalarının analizi, bunların daha komplike bir hâlde kullanılmasına sebep olabilmektedir[20].
Paranoid hasta grubuyla çalışırken en etkili silahın olgun savunma mekanizmalarından mizah olduğunu söyleyen McWilliams, terapistin aşağılayıcı tutum benimsemediği, kendi hata ve zayıflıklarına yönelik yaptığı şakalarla saldırganlığı güvenli şekilde boşaltmayı başarabileceğini belirtmektedir. Yazara göre, bu şekilde danışan ve terapistin keyif alabilecekleri bir ortam sağlanabilecektir. Kurulacak ittifakın sağlamlaştığı bir dönemde, hastanın tümgüçlü fantezilerinin egodistonik (egoya yabancı) hâle getirilmesi amacıyla mizah yoluyla yapılacak dokundurmalar sağaltıma katkı sunabilmektedir[21].
Kitapta, terapistlerin paranoid danışanlarla net sınırlarını koruyarak çok açık ve bilgilendirici olmaları gerektiğine dair vurgu yapılmıştır. Eğer terapist bu yolla hareket edecek ve paranoid kişinin getirdiği malzemenin yüzeyde kalan içeriğiyle önemseyerek ilgilenecek olursa hastanın gizil içeriği araştırma isteği artacaktır. Bir diğer yol, terapistin öncelikle paranoid kişinin yüzeyde sergilediği sorunları serbest bırakıp sonrasında empatik bir şekilde kökende yer alan inkâr edilen ve yansıtılan duyguları ele almasıdır. Bu şekilde hastanın sergilediği yüzeysel meselelerin kaybolacağı ifade edilmektedir[22].
Eserde, Lloyd Silverman’ın paranoid hastaların duygu ve fantezilerini deneyimlemesini sağlamanın tedavide önemli bir boyut olduğuna dair görüşüne yer verilmiştir. Bu boyutun gerçekleşmemesi hâlinde hastalar, yaşadıkları duygulardan arınmanın tedavinin amacı olduğu fikrine kapılabilmektedir. Oysaki terapinin amacı, hastaların deneyimledikleri bu duyguların insanlığın bir parçası olduğunu anlamalarını ve bu duyguları kabul etmelerini sağlamaktır. Bunu sağlamak için terapist, açgözlülük ve şehvet gibi olumsuz görülebilen ancak insan doğasında yer alan fantezilerin büyüleyiciliğiyle ilgili örnekleri hastaya sunabilir. Nancy, bu gibi örneklerin hastanın kendi içinde yer alabilecek olan kötülüklere yönelik endişelerini azaltacağı düşüncesindedir[23].
Yapıtta, son olarak paranoid danışanların yıkıcı tümgüçlülükle dolu olmalarından kaynaklı, bu kişilerin içlerinde taşıdıkları yıkıcılığın terapiste zarar verebileceği endişesi taşıdığına değinilmiştir. Bu endişe ancak terapistin güçlü ve korkusuz tutumu ile rahatlatılabilmektedir. Kimi zaman “danışanın zarar görmemesine uğraşma” halini alabilen tedavi sürecinde terapist sabırlı kalabilmeli ve sonu gelmeyecekmiş gibi hissedilen bu süreci iyi yönetebilmelidir. McWilliams’ın yaklaşımına göre, bunu başarabilen terapistler, yıllar içinde danışanda oluşacak derin bir değişimin kapılarını aralayabilecek ve hastada bulunan tüm bu yıkıcılık ve düşmanlığın içinden sevgi ve şükran ortaya çıkabilecektir[24].
Eserde, Nancy McWilliams’ın engin tecrübelerinin ışığında (tecrübelerinden kaynak alan); kişilik yapısı, kişilik örüntüsü ve paterni ve dahi kişilik bozukluklarına yönelik psikanalitik anlayış çerçevesinde bilgiler sunulmaktadır. Kitabın dili oldukça açık olup terminolojik diline rağmen psikanaliz pratiği dışında bulunan okuyuculara da hitap etmesiyle yapıtı çekici kılmaktadır. Nancy McWilliams alana kazandırdığı sağlam bir eserle meslektaşlarına psikopatolojinin psikanalizle buluştuğu noktaya dair güzel bir kapı aralamakta, ruh sağlığı çalışanlarının saha kazanımlarına katkı sunmaktadır.
Bana mı Bakıyorsun, Beni mi Görüyorsun? PDF
[1] Hayrün Nisa ÇELİK, Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Yaşam Bilimleri Fakültesi, Psikoloji Lisans mezunu, psk.celiknisa@gmail.com
(Bu yazı Young Academia tarafından yürütülen Arş. Gör. Seyyide Şifa GÖKTAŞ yönetiminde “Kulüp Psikoloji Yazarlık Atölyesi” kapsamında üretilmiştir.)
[2] Kernberg, Otto F. (2013). “Psychoanalytic Diagnosis”. The International Journal of Psychoanalysis. 94 (6): 1242–1244. doi:10.1111/1745-8315.12007. ISSN 0020-7578. S2CID 142071741.
[3] Vikipedi’ye katkıda bulunanlar (2024). Nancy McWilliams. Vikipedi, Özgür Ansiklopedi. Erişim tarihi 13:58, Şubat 8, 2024, url: https://en.wikipedia.org/w/index.php?title=Nancy_McWilliams&oldid=1200239446.
[4] Nancy McWilliams, Psikanalitik Tanı: Klinik Süreç İçinde Kişilik Yapısını Anlamak, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2009, s.249.
[5] Nancy McWilliams, a.g.e., s.250.
[6] Nancy McWilliams, a.g.e., s.251.
[7] Nancy McWilliams, a.g.e., s.252.
[8] Nancy McWilliams, a.g.e., s.253.
[9] Nancy McWilliams, a.g.e., s.254.
[10] Nancy McWilliams, a.g.e., s.255.
[11] Nancy McWilliams, a.g.e., s.256.
[12] Nancy McWilliams, a.g.e., s.257.
[13] Nancy McWilliams, a.g.e., s.258.
[14] Nancy McWilliams, a.g.e., s.259.
[15] Nancy McWilliams, a.g.e., s.260.
[16] Ertuğrul Köroğlu, Sinan Bayraktar, Kişilik Bozuklukları, HYB Basım Yayın, Ankara 2010, s.13.
[17] Nancy McWilliams, a.g.e., s.261.
[18] Nancy McWilliams, a.g.e., s.263.
[19] Nancy McWilliams, a.g.e., s.264.
[20] Nancy McWilliams, a.g.e., s.265.
[21] Nancy McWilliams, a.g.e., s.266.
[22] Nancy McWilliams, a.g.e., s.267.
[23] Nancy McWilliams, a.g.e., s.270.
[24] Nancy McWilliams, a.g.e., s.272.