Hatice Kübra Terzioğlu [1]
Gazâlî 450 (1058) yılında İran’nın Horosan bölgesinde bulunan Tûs kentinde (bugünkü adı Meşhed) dünyaya gelmiştir. Babası gazzal (yün eğiricisi) işiyle uğraşıyordu. Bu sebeple Gazâlî’nin lakabını Gazzal olarak kabul eden kişiler vardır. Gazâli, önce Ahmed b. Muhammed er-Râzkânî’den (Râzekânî) fıkıh okudu. Sonra, Cürcân ve Nişabur’da zamanın en büyük âlimi ve müçtehidi kabul edilen İmamu’l Haremeyn Ebu’l Meâlî el-Cüveynî’den ve ünlü mutasavvıf el-Farmadî’den ders gördü. Ünlü Selçuklu veziri Nizamu’l-Mülk’ün kurduğu ilk medreselerden olan Bağdat’taki Nizamiye Medresesine müderris olarak atandı. (484/1091). [2]
Kaynaklarda Gazâlî’nin, risâle ve reddiyeleri ile birlikte 500’e yakın kitap yazdığı bilgisi kayıtlıdır. Mısırlı bilim insanı Abdurrahman Bedevî araştırmasında Gazâlî’nin 457 adet kitap yazdığını belirtir. Lâkin Gazâlî’nin günümüze kadar ulaşan eserlerinin sayısı 75’tir.[3]
İmam Gazâlî, yazmış olduğu Yöneticilere Altın Öğütler eserinin içeriğinde; “devlet nasıl yönetilmesi gerekir, liderin özellikleri nelerdir, liderin halk uygulamalarına katkısı, olumlu olumsuz yansımaları, liderin davranışlarının nasıl bir düsturda olması gerektiği, lider halkla ilişkilerinde nasıl bir tutum sergilemeli”, gibi birçok soruyu geçmişten hikâyeler ve hadis-i şerifler ışığında cevaplandırmıştır. Aynı zamanda günümüz insanına yol gösteren bilgileri bize ulaştırmıştır.
İmam Gazâlî liderlere karşı ilk öğüdünde; insanlara muamele ederken daima kendinizi bir vatandaş, karşıdaki kişinin ise sultan olduğunu farz ederek konuşmayı tavsiye etmiştir. Bu öğüt, lider kişinin sahip olduğu makamdan ötürü kibirlenmemesi için verilmiştir. Çünkü o makamı veren Allah’tır. Allah istediği zaman onun elinden liderliği alır ve makam başkasına devredilebilir.
Gazâlî eserinde; devlet liderinin görevlerini, lider kişinin adaleti sağlamak ve ülkenin huzurunu korumak gibi yapması gerekenleri on esas altında toplamıştır. Bu on esas, iman ağacının kökleri ve dallarıdır. İman ağacını yeşerten, kuvvetlendiren kaynakları ise dünyayı tanımak ve son anı tanımak olarak ikiye ayırmıştır.
İdare etmek herkese nasip olmaz. Nasip olan kişiye hem nimet hem de külfettir. Çünkü çok ağır bir sorumluluktur. Lider kişi, kendini ve halkını iyiliğe, güzelliğe götürebileceği gibi, kötülüğe ve felakete de sürükleyebilir.
Lider kişi ne kadar iyi bir eğitime ve donanıma sahip olsa da bilmedikleri konular elbette ki olacaktır. Bir lider pek çok konu hakkında karar vermek zorunda olduğundan vereceği kararlarda daima ilim ehli insanlarla istişare içerisinde olmalı ve en isabetli kararı vermeye çalışmalıdır.
Süfyan-ı Sevri, demiştir ki: “Sultanların en hayırlısı, ilim ehlini meclisinden ayırmayandır.”[4]
Saadetin ve huzurun kaynağı akıllı ve adaletli davranmaktır. Adil olmak yöneticinin aklının kemalini gösterir. Aklın kemali ise her şeyi asıl haliyle olduğu gibi görmek, işin içindeki gizli hakikati bilmek ve onun dış görüntüsü ile aldanmamaktır. Denmiştir ki: “Din lider ile; lider asker ile, asker mal (teçhizat) ile; ekonomi, şehirlerin imarı ile; şehirlerin imarı da ancak insanlara adil davranmakla ayakta durur.”[5]
İdarecinin gazabı kabardığı zaman, işlerinde af yolunu tercih etmelidir. Kendisini iyilikle affa alıştırmalıdır. Böylece lider daha doğru karar verir.
Lider kişi, karşılaştığı her durumda kendini halktan biri gibi görüp başkasının ise lider olduğunu düşünerek karar vermelidir. Yönetici, kendi için razı olmadığı şeyleri, halkı için de razı olmamalı ve halkına merhametle yaklaşmalıdır.
Yönetici kişi, halkın ihtiyaçlarını fark etmeli ve bu ihtiyaçlarını karşılamak için çaba göstermelidir. Halkın kendisinden istediklerini küçük görmemeli, Allah’ın rızasına göre karar vermelidir.
Lider kişi kanaatkâr olmalı, yiyecek, giyecek ve kendi istekleri hakkında aşırıya kaçmaktan sakınmalı, daima orta yolu tercih etmelidir.
Yönetici, emri altındakilere ve halkına karşı, mümkün mertebe muamelelerinde şefkatli ve lütufkâr olmalıdır. Şiddet ve sertlikten sakınmalıdır.
Peygamber efendimiz (s.a.v): “Halkına şefkat göstermeyene Allah da şefkat göstermez.” buyurarak şöyle dua etmiştir: “Allah’ım, halkına lütufta bulunan lidere sen de lütufta bulun, şiddet gösterene sen de şiddetli ol.”[6]
Lider olan kişinin kendisine övgü yağdıranlara aldanmaması, bütün halkın da, onun kendisinden razı olduğunu düşünmemesi gerekir.
Lider kişi, attığı her adımda, verdiği her kararda Allah’ın rızasını aramalı ve işlerini ona göre düzenlemelidir.
İmam Gazali’nin kökler ve dallar olarak söylediği bu on esası besleyen iki kaynak şudur:
Dünya, gelip geçici olan bir konaklama yeridir. Her gün birileri gelir ve her gün birileri gider. Burada hiçbir şey kalıcı değildir. Her şey eskimeye mahkûmdur. Esas yurt, ahirettir. Öyleyse, gelip geçici olan bu dünyaya ve zevklerine aldanmamak, zamanı iyi değerlendirmek gerekir. Yoksa büyük pişmanlıklara sebep olabilir.
Son an, alacağımız son nefestir. Ne zaman geleceğini bilmediğimiz ama her an yanı başımızda duran o son nefes. Çünkü biliyoruz ki yaşadığımız bu kısa hayat bitecek ve ondan sonra sonsuz olan ahiret hayatı başlayacak. Eğer biz ahireti unutup sadece bu dünyanın zevkleriyle aldanırsak son nefes geldiğinde elimizde pişmanlıktan başka hiçbir şey kalmayacak. Ama sadece dünyayı değil ahireti de düşünerek yaşayan insan hem bu dünyada huzuru bulur hem de ahiretten ümidini kesmez.
Hz. Rasulallah’a (s.a.v) insanların en akıllısı ve tedbirlisi kimdir? diye sorulduğunda: “İnsanların en akıllısı ölümü çokça anan, en tedbirlisi ise ölüme güzelce hazırlanandır. Dünyanın şerefi ve ahiretin mutluluğu bu kimsenindir.”[7] buyurdu.
[1] Balıkesir Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik mezunu, haticeterzioglu1@outlook.com
(Bu yazı Young Academia tarafından yürütülen Rukiye Özkan Karakaya yönetiminde; “Yönetim ve Strateji Atölyesi” kapsamında üretilmiştir.)
[2] İmam Gazalî, İslam Terbiyesi, Erkam Yayınları, İstanbul 1989
[3] Brockelmann, C. , Geschichte der Arabischen Litterat
[4] İmam Gazâlî, Yöneticilere Altın Öğütler, s. 106.
[5] Gazâlî, a.g.e., s. 66.
[6] İmam Gazâlî, Yöneticilere Altın Öğütler, s. 41.
[7] İmam Gazâlî, Yöneticilere Altın Öğütler, s. 59.