Hatice Özçelik[1]
Yazar Muhammed Esed, 1900 yılında, o dönem Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bir parçası olan Lwew şehrinde dünyaya gelir. Asıl adı Leopold Weiss olan Esed, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak geleneksel bir dini eğitimle büyür. Aramice ve İbranice’yi öğrenir ve bu sayede Tevrat’ı orijinal dilinde inceleme fırsatı bulur. Ailesi, haham olan dedesinin yolundan gitmesini ister. Ancak onun karakteri, bu beklentilere uygun değildir.
Yazmayı meslek olarak düşünmeye başladığında annesi bir yıl önce vefat etmiştir. Babası da bu fikrine karşı çıktığı için, evi terk etmeye karar veren Esed 1920’de Viyana’dan Prag’a giden bir trene atlar. Oradan da Berlin’e geçer. Burada bir ajansın istihbarat servisinde telefon görevlisi olarak çalışır. Rusya’daki sefalet için gizlice yardım toplamak amacıyla Berlin’e gelen Madam Gorky ile röportaj yapınca, ajansın bültenlerinde yer almayı başarır ve muhabirliğe terfi eder.
Esed, 22 yaşındayken, o sırada Kudüs’te yaşayan dayısından bir davet alır. Bu gezi onun ihtida hikâyesinin ilk durağı sayılır.[2] Doğu’ya giden bir gemiye binen Muhammed Esed, bir papazla muhabbet ederken gemi Boğaziçi’nden geçer. Muhteşem saraylar, yalılar, teraslı bahçeler, upuzun boylarıyla göğe doğru uzanan selvi ağaçları, yeniçeri kışlaları, çifte kuleli Rumelihisarı ve yanında gizemli bir Türk mezarlığından bahsederek bize İstanbul’umuzu anlatır.[3]
Filistin’e varınca, burada Hacı dedikleri bir adamla tanışır. Bu adam onun İslam ile tanışmasını sağlayan ilk kişidir. Filistin’de Arap ve Yahudi arkadaşlar edinir. Yahudi kökenli olmasına rağmen Siyonizme karşı olduğunu açıkça belirtir. Yazar burada yaptığı akraba ziyareti ile yetinmeyip, Ortadoğu’nun diğer bölgelerine de seyahat etmeye karar verir. Farkında olmadan öteden beri arayıp durduğu şeyin, bu toplumda bulduğunu söyler. Arapların hayatlarında; problemlerine karşı duygusal aydınlığı, sadeliği, duyarak yaşamanın üstün ferasetini görmüştür.[4] Ayrıca Esed, o dönem Frankfurter Zeitung gazetesinde görev yaptığı için; bölgenin siyasi, toplumsal ve kültürel durumunu incelemek ister. Bu nedenle Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Irak ve İran gibi Ortadoğu ülkelerine de gider. Mısır’da bulunduğu sırada, kaldığı pansiyonun karşısında ince minerali bir mescitten bahseder. Esed, duyduğu ezan sesinin bu kadar dokunaklı gelmesinin sebebinin; müezzinin okuyuşundaki hünerden değil, okurken taşıdığı coşkusu ve kendini verişi olduğundan şöyle bahseder: “Müezzinin bu seslenişi, tıpkı Kudüs’ün, eski şehrinde olduğu gibi, Kahire’de de geçen günlerimin, gecelerimin ‘leitmotif’i (tekrar eden duygu) oldu ve aynı sesleniş, Müslüman ülkelerde sürdürdüğüm sonraki bütün gezilerimde de içine karıştığım hayatın leitmotifi olarak kalacaktır.”[5] Yazar Ürdün’deyken on iki yaşlarında bir çocuğun, zıplayıp duran atı durdurmaksızın çevik bir hareketle üzerine atlamasını hayranlıkla izler. Esed’e göre Bir Arap’ı kesin çizgilerle Avrupalıdan ayıran şey, açık ve aldatmacasız bir biçimde kendi kaderiyle, kendi hayatıyla doğrudan temas halinde olmasıdır.[6]
Yazar Suriye’deyken bir cuma günü Ümeyye Cami’ye gider. İmamın arkasındaki saflarda yüzlerce insanın dizildiğini, hep birlikte eğilip kalktıklarını, alınlarını yere koyduklarını ve diz çöküp oturduklarını görür. Bütün bu düzenli hareketlerde, insana hem bu hayatın ciddiyetini hatırlatan hem de başka bir hayata yönelmiş olmanın heyecanını tattıran olağanüstü bir şeyin varlığından bahseder: “İçeride anlamlı bir sessizlik hüküm sürüyordu. Cemaat ayaktayken, Kur’an-ı Kerim’den ayetler okuyan imamın sesi, kocaman mekânın derinliklerinde, berrak, durgun bir suya atılan çakıl taşları gibi dalga dalga yayılarak, uzaktan uzağa çınlıyordu. Ve o eğilince bütün cemaat, güçlü bir rüzgârın önünde eğilen ekinler gibi eğiliyor ve Allah’ı gözleriyle görüyormuşçasına istek ve coşkuyla yere kapanıyorlardı.”[7]
Esed, İran’da iken, göçebe çadırında karşılaştığı yaşlı adama sorar: “Taş konaklarda oturmak istemez misiniz hiç?” Adam yavaşça başını iki yana sallar: “Su havuzlarda durgun kalırsa, kirlenir, kokar, bulanır; ancak hareket eden, akan su temizdir.”[8] diye cevap verir.
Eserde Medine için yazdıklarını okuyunca, yine karşımıza bu kitap özelinde bir nevi dilimize pelesenk olacak kelime çıkar: “Leitmotif”. “Yeryüzünde hiçbir şehir, bir tek şahsiyetin aşkına bu kadar çok sevilmemiştir. Yeryüzünde hiçbir insan, on dört yüzyıl boyunca, o büyük yeşil kubbenin altında yatan şahsiyet kadar çok sevilmemiştir. Bu sevgi bir melodinin leitmotifi gibi müminlerin kalplerinde yaşar. Tarihi şehrin her taşı size bu leitmotifi söyler.[9]
Yazar için çöl, Tek Tanrı inancının beşiğidir: “Medyen çölünde ulaştı Hz.Musa’ya Allah’ın sesi. Filistin çölünde aldı mesajı Hz. İsa ve Mekke çöllerindeki Hira mağarasında geldi ilk vahiy Hz.Muhammed’e.”
Yine eserinde “Bir Avrupalı, daha önce hiç görmediği bir Avrupa ülkesine seyahat ettiği zaman, aşina olduğu alışkanlıklardan dolayı birbirlerini kolayca anlar. Çünkü bir kültür birliği olgusu da vardır. Ancak bunun dezavantajı, kendimizi bazen pamuk yığınları içindeymişçesine sarılıp sarmalanmış, bir çeşit basiret tembelliği halinde uyuşmuş buluruz. Belki kendi dünyamız ile yabancı olanın arasındaki uçurumu aşıp, kişisel ve unutulmuş gerçeğimize yeniden uyanabilmemizin bir yoludur bunca yaşananlar. Belki de kendi hayatımı anlamanın peşine düşmüşümdür.” der. [10]
“İşte böyle yavaş yavaş kendini gösterdi bana İslam. Bir kıvılcım, sonra bir kıvılcım daha, sonra bir sohbet, bir kitap, bir gözlem… Nasıl bir değişim geçirdiğimin farkında olmadan…Öyle, adım adım.”[11]
Esed, 1923 yılında Berlin’e döner ve burada Elsa ile evlenir. Bir gün eşi ile Berlin metrosunda giderken insanların yüzlerini seyretmeye başlar. Herkesin derin ve gizli bir acıyla hayatlarını sürdürdüğünü düşünür. Duyduğu bu üzüntüyü eşi ile paylaşır ve verdiği cevap hayatının dönüm noktası olur: “Bir cehennem azabı taşıyorlar sanki. Acaba kendileri bunun farkındalar mı? Bu halet-i ruhiye ile eve döndüklerinde masasında araştırma yapmak için açık bulundurduğu Kur’ân-ı Kerim’e gözü takılır. Karşısına Tekâsür Suresi’nin 1-8. ayetleri çıkar. Bu ayetleri metroda yaşadıklarının tam karşılığı olarak görür. Çokluk yarışının anlamsızlığını fark eder. On üç yüzyıl önce vahyedilen sözlerin, ölümlü bir bilgeye ait değil de Allah’ın kelamı olduğunu anlar. Bu hadiseden kısa bir süre sonra Elsa ile Berlin’deki küçük bir Müslüman cemaati başkanının vesilesiyle şehadet getirir. Hz. Peygamber’e hürmeten “Muhammed” ismini, aslan anlamına gelen “Esed” soy ismini alır.[12]
Müslüman olduktan sonra 1927 yılında eşi ile Mekke’ye doğru yola çıkarlar. Deniz yoluyla Cidde’ye, oradan da kara yoluyla Mekke’ye ulaştıktan dokuz gün sonra, Elsa rahatsızlanır ve ardından vefat eder. Esed, derin yas ve üzüntü içindeyken, Kral Abdulaziz ile tanışır ve yolculuğuna Kral’ın yanına mihmandar olarak verdiği Zeyd, hecin devesi (çöl şartlarına uzun süre dayanıklı, tek hörgüçlü deve) ve bir mektupla devam eder. Bu mektup “Ülkedeki bütün emirlere ve bunu okuyan herkese” diye başlayıp, “Muhammed Esed bizim dostumuz ve misafirimizdir, bizim için değerlidir. Her kim ona dostluk gösterirse bize dostluk göstermiş olur ve her kim ona düşmanlık ona düşmanlık güderse, bizim düşmanımız sayılacaktır.” cümleleri ile biter. Esed’in başı sıkıştığında bu mektuba başvurduğu hadiseler de olmuştur. Hayatının son yıllarını ise İspanya’nın Granada şehrinde geçirir. Endülüs’ün İslam medeniyetindeki yerini araştıran Esed, 1992 yılında burada vefat eder.
İhtida (hidayete erme) hikâyeleri ilginizi çekiyorsa, yazarın hayatının dönüm noktalarını, manevi arayışını ve İslam’a geçiş sürecini anlattığı bu otobiyografik kitabını okumanızı tavsiye ederim. Kitabın hacmi büyük olmasına rağmen, akıcı dilinden dolayı okunması kolaydır.
Yazarın Kur’an Mesajı adlı eseri geniş yankı uyandırmış olsa da Prof. Dr. Ahmet Akgündüz; bu meal-tefsir kitabında büyük yanlışlıklar olduğunu söylemiş, Beyan dergisinin 47. sayısında (Ocak 2003) konuyla ilgili bir makale yayınlamıştır. Prof. Dr. Suat Yıldırım da Esed’in bu kitabını tenkit etmiştir.[13]
Muhammed Esed 1914-1918 yılları arasında Avrupa’yı kasıp kavuran kanlı Birinci Dünya Savaşı’nın ardındaki dünyada, içindeki sorulara ‘cevaplar’ aramıştır. Sigmund Freud’un psikanaliz alanındaki keşiflerini tartışmak için Viyana kafeteryalarında toplanan çeşitli edebiyat çevrelerine de katılmıştır.[14] Kendisi gibi mühtedi olan Fransız asıllı Roger Garaudy (1913-2012) ile aynı dönemde yaşamış olup, Kur’ân’da sembolizm ve alegori (müteşâbih) konusuyla ilgili görüşleri birebir örtüşmüştür.[15] Yine aynı dönemde yaşayan Seyyid Kutub, Esed’in siyasi İslam hakkındaki görüşlerinden, yaptığı çalışmalarından yararlanmıştır. Esed, 1938 yılında Muhammed İkbal ile tanışmış ve Pakistan Bağımsızlık Hareketi’ne destek vermiştir.
Tahlilimizi yazarımızın cümleleriyle hitama erdirip, bir kere daha dikkatimizi gayrete ve ilme yönlendirelim.
“Müslümanlar değildi İslam’ı yücelten, büyük kılan; aksine İslam’dı Müslümanları yücelten. Ama ne zaman ki, İslam onlar için bilinçle izlenen bir hayat programı olmaktan çıkıp da bir alışkanlık haline geldi; işte o zaman uygarlıklarının temelinde yatan yaratıcı dinamizm yok olup yerini uyuşukluğa ve kültürel yozlaşmaya bıraktı. İslam Peygamberi, ilim arayışının her Müslüman erkek ve kadın için farz ibadetlerin en önemlilerinden biri olduğunu bildirmiş ve onun izinden giden Müslümanlar da böylece anlamışlardır ki, Allah’a layıkıyla ibadet, ancak doğru düşünce ve ilim arayışıyla mümkündür.”[16]
[1] Elektrik Mühendisi, htc.ozcelik.99@gmail.com (Bu yazı Young Academia iş birliğinde Hür Mahmut Yücer yönetiminde “Başarı Atölyesi” kapsamında üretilmiştir.)
[2] GZT “Orta Avrupa’dan Kudüs’e Sıra Dışı Bir Hayat: Muhammed Esed” (Erişim 21.12.2024) https://www.gzt.com/mecra/orta-avrupadan-kuduse-sira-disi-bir-hayat-muhammed-esed-3791654
[3] Muhammed Esed, Mekke’ye Giden Yol, (İstanbul: İnsan Yayınları), 2008, s.106
[4] Esed, Mekke’ye Giden Yol, 133.
[5] Esed, Mekke’ye Giden Yol, 146
[6] Esed, Mekke’ye Giden Yol, 150
[7] Esed, Mekke’ye Giden Yol, 168
[8] Esed, Mekke’ye Giden Yol, 277
[9] Esed, Mekke’ye Giden Yol, 328
[10] Esed, Mekke’ye Giden Yol, 189
[11] Esed, Mekke’ye Giden Yol, 260
[12] Esed, Mekke’ye Giden Yol, 402-404
[13] Mehmet Şevket Eygi “M. Esed’in ve Ötekilerin Meal ve Tefsirlerindeki Yanlışlar”, Milliyet Gazete (Erişim 21.12.2024).
[14]Saad Hasan, “Muhammed Esed Binlerce Batılının İslam’la Tanışmasını Sağladı“ Hak Söz Haber (Erişim 21.12.2024).
[15] Mustafa Öztürk, “Kur’an’ın Aktüel Değeri Roger Garaudy’in Kur’an Tasavvuru Üzerine” Usul İslam Araştırmaları Dergisi, 2 (2004/2), 77- 101.
[16] Esed, Mekke’ye Giden Yol, 252-255